18 Ağustos 2008 Pazartesi

PWA özeti gibi bir şey: Dut Popolu Kadınlar*

*Bir Erol Hülagü espirisi...

Andy, did you hear about this one?

Öncelikle yarışın son gününde Andy ile yapmış olduğum röportajı yayınlamak istiyorum. Evet, kendisi kulede fotoğraftaki halde yatmaktaydı.

Ayşegülnazcan: Andy seninle de röportaj yapayım ben...
Andy: Ha?
Ayşegülnazcan: Andy naber?
Andy: Eaa...Yorgun...
Ayşegülnazcan: Eüheheh niye yorgunsun?
Andy: Eheüeah uzun geceee...
Ayşegülnazcan: Peki son soru; su ister misin?
Andy: Argghh, evet..
Ayşegülnazcan: Al madem..
Andy: Çok sağol!

Bunun dışında ne vardı PWA'da, fotoğraflara bakarak hatırlamaya çalışıyorum. Hmm, kuzen vardı, evet, bu önemli. Zira PWA haftasının akşamlarını kuzenim Mert ve arkadaşı Deniz kapladı. Gerek Alaçatı'da, gerek Yıldızburnu'nda, hatta Babylon'da çeşitli amaçlarla bir araya geldik-çeşitli amaçların altını çizmek istiyorum- ve bir şekilde hep eğlendik. Yani, kimi ortamlarda (özellikle Deniz'le) sıkıntıdan eğlendiğimiz bile oldu, ama vakit çok güzel geçti ve hem kuzenimi, hem Deniz'i, hem de kuzenimin diğer arkadaşlarını tanıdığım için pek mutluyum. Sağ tarafınızda da gözlüklü beyaz tişörtlü olan kuzenimi ve cıbıl olan Deniz'i, az da olsa görebilirsiniz, ikisinin aynı karede olduğu tek fotoğraf bu zira. Dipnot: Kuzenim yakışıklı, hakkaten. İdiot biraz ama olsun:)


Başka? Çalışanlar vardı benim gibi, dünya datlısı insanlar. Cemal Abi olsun, Aliler olsun, Burcu olsun, Faik olsun... Burcu Hanımla boş kaldıkça gidip denize girdik, iki Ali'ye de rastladıkça laf attım, Faik'e şişe fırlattım, Cemal'e habire hal hatır sordum. Sonuç olarak bir haftamızı beraber geçirdik aslında, ve şu bir hafta sonunda über samimi olmasak da sevdim bu insanları. Neşe dolular lan.


Asıl önemli olan: kule ve hakemler. Yani bütün günümü aşağıya inememecesine (ne tuhaf kelime yahu) geçirdiğim yer. Bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz'iyle fıkra gibi olan yer. Sıkıntıdan artık sonlara doğru ya iyice susulan ya da muhabbetlerin boka sardığı yer. Bir de bütün ikramlardan ilk faydalanan ve minderleriyle olsun, ortamıyla olsun, PWA'da çalışmak için en güzel ve rahat yer:) Buradan, anlamasalar da, özellikle Frankie, Dirk ve Andy'e teşekkür ediyorum, umarım bir şekilde yardımcı olabilmişimdir diyorum ve çanta için Frankie'ye ek olarak teşekkürlerimi sunuyorum. Sağdaki fotoğrafta da Frank adlı hakem abimizi görüyoruz sayın seyirciler.


Bütün bunlar dışında aslında hiçbir ayrıntı çok fazla yer kaplamıyor. Bir sürü fotoğraf çektim abuk sabuk, bir sürü dut yedim, hiç sörf yapmadım, pek yandım falan ve filan. Beleş bira içtim bol bol, salak salak dans ettim, sonra yorulup benim gibi salak salak dans edenleri izleyip dalga geçtim. Funky C belli bir yerden sonra "eeh ama" dedirtse de -ki bu tamamen benim cıps cıps ve get up everybody in da house, say yehiho kültürüne olan uzaklığımdan da olabilir- kesinlikle eğlenceli adammış, bunu gördük. Bir grup çıktı, ismini bilmiyorum, ama Emma Shaplin falan söylediler baya uzun bir perküsyon hedesinden sonra. Pek bir alakasızdı. Bir de Panç yahut Punch diye bir grup çıktı, rock cover yapan, onları bir iki şarkı dışında izleyemedik, ama eğlenceli gözüküyordu onlar da. Bir de son not; hastasıyız Ali Palamutçu'nun.


Yazımı Deniz'in çektiği Ayşegülnazcan fotoğrafıyla bitiriyorum, bitirmiyor değilim. Bir de açıklama: Başlıkta geçen espirinin kaynağı, benim dut ağacı tarafından ele geçirildiğim gün bir şekilde dutların üzerine oturmam ve şortumda, "popo nahiyesinde" çeşitli dut lekelerinin oluşmasıdır. Bu da böyle bir anımdır.

Hiç yorum yok: