9 Haziran 2015 Salı

Yılın ilk altı ayını üç yıl gibi yaşamak

Bir bardak Türk kahvesi-Baileys karışımı (hoop Hollanda nostaljisi) ve Yora'dan Işık Lekesi (hoop Boğaziçi nostaljisi) nelere kadir. En sevdiğim yaşım 20ydi bu seneye kadar, meğer 26 da hiç fena değilmiş, beklenmedik anda geldi, hazırlıksız yakaladı biraz.

Gerçi ben hafif alkollü nostaljimi yaşarken Spotify cağnım albümün ortasına 'Hip hop anthems' listesinin reklamını koymayaydı eyiydi.

Diyeceğim o ki, bir takım güzel şeyler oldu, nasıl anlatsam? Blogun ilerleyen paragrafları bolca 'bir şeyler çalıp söylemeye çalışan Nilipek.' fotoğrafı içeriyor, uyarayım.

(Not: Mayıs ayı öyle bir üzerimden geçti ki, bir kısmını yazamıyorum).

1-Parkfest (Red Bull Warm Up):
(Fotoğraflar: Benan Erdoğan)

Aman yarabbi neresinden başlasam. Zalım Ozan bana synthleri sattı, yani aslen 'ulan burada ne basıyorduk' çelişkilerinde yüzerken, dışarıdan çok daha raksıtar bir görüntüm oldu. Ki düşününce raksıtarlık kim ben kim.
Hellöö..

Bir de şu var; umarım bu kadar büyük ve güzel bir sahnede çalmak tekrar tekrar nasip olur.



Millet dana gibi sahne kurmuş, sen hala mıymıy pop.

Sıradaki fotoğraf da raksıtarlığın gerçek göstergesi olan müthiş kulisimizden gelsin.
Çok seviyorum bu insanları ben.



2- Babylon Soundgarden:

Öncelikle: Aman Allahım birileri benimle söyleşti. Nilipek. canlı röportajlarda nasıl zırvalar merak ediyorsanız, yahut zaten biliyorsanız ama uzun zamandır maruz kalmadıysanız, ahanda buyrun: Junior by Campaign söyleşisi.


Sonrası hep iyilik, hep güzellik. Soundgarden'da eş dost arkadaş modunda İstanbul Sahnesi'ndeydik topyekün. O değil Selim Saraçoğlu, Burak Irmak müziğimizi sevdi ya, ne desem yalan. Başka kimse beğenmese de olur bir süre sanırım.

Cağnımız Emir Özşahin!

Ozan Tekin dışlamaca (kehkehkeh) 

Menecerimlen Can Kazaz qeyfi.


Sıcaklardan bunalan İstanbul halkı plajlara akın etti.
Mehmet Güren ise raksıtarlığını plajda da korudu, ancak geniş açı kurbanı olmaktan kaçamadı. 

Gençlik...


3-Sziget'e gitmek yahut gitmemek, işte bütün mesele laylay loyloy:
(Fotoğraflar: Burak Bayrak)



Yalçın Birol ve Sziget Türkiye arasındaki bir anlaşma sayesinde bir grubun Sziget Festivali'nde sahne alması söz konusu oldu. Her grup Bip!'te yayınlanan bir videosu ile oylamaya katıldı ve sonunda 5 grup finale kaldı.

Hah, o beş gruptan biri bir şekilde biz olduk.



Ve dedik ki, yahu biz buraya yarışmaya gelmedik. Birlikte sahne aldığımız insanları seviyoruz, onlarla rekabet etmeye gelmedik. O yüzden dedik ki, çalarken en çok eğlendiğimiz iki şarkıyı çalalım, bakalım neler olacak.


Yüzümde bir synth gururu. Neden?

Nitekim ağız tadıyla bir survivor tandansı yakalayamadan bitti yarışma. Halbuki ben sahneden iner inmez Emir Yargın'ın suratına 'HIAAAA' diye bağırmak istiyordum, ne bileyim, Erdem (Yökş) ödülü duyunca ağlamaya başlasın, yerleri depsin, Can Gox bana kafa atsın istiyordum. Olmadı olamadı, kardeş kardeş birbirimizi övdükten sonra Yok Öyle Kararlı Şeyler kazandı. Biz de övmeye devam ettik (zira sahnede iyilerdi baya).

4-VÖĞG 
(Ya da kendini selebriti sanmak bambaşka)

Vogue'un bu ayki sayısında, bu yazın soundtrack'i konulu yazıda adı geçen 7 müzisyenden biri oluverdim; bu vesileyle de ilk kez saçımın başımın makyajımın profesyoneller tarafından yapıldığı, üzerimdeki kıyafetlerin özenle seçildiği, bildiğin moda çekimine katılmış oldum. Yahu ne güzel bir şeymiş o, ayrıca Vogue'un tüm ekibi ne kadar tatlı insanlardan oluşuyormuş.

Bir de üstüne 1V1Y Stüdyo bu 7 müzisyen arasından beni favori gösterdi. İyice yanaklar kızardı, mahçubiyet resmen tavan yaptı.



5- Ve diğer her şey
Bütün bunların yanında bir Açık Sahne, birkaç üniversite festivali atlattık, proposal jürisinden nasıl olduysa geçmiş bulundum, bu arada Boğaziçi Sultans şampiyon oldu, kendimizi adeta nöromarketing deneylerine adadık, oy verdik, müşahitlik görevimizi yerine getirdik, böyle bir iç kıpırtıları içindeyiz ve sanırım artık sabah 10da kalkacağım bir güne ihtiyacım var. Bir gün yahu, daha fazlası değil. Gerçekten.