3 Şubat 2024 Cumartesi

Pink Mario @Loophole

 Klasörün adı bu.


Buraya taşınmamızın kaçıncı ayıydı hatırlamıyorum, şimdi de yaptığım gibi çeşitli anahtar kelimelerle yaptığım aramaların sonucunda o topluluktan bu whatsapp grubuna savrulmuştum. Bir tanesinde Berlin'de yaşayan müzisyenlerin kliplerinin sinemada gösterileceğine dair bir duyuru olmuştu; tek yapmak gereken formu doldurmaktı. Geçmiyor Zaman'ın klibinin bilgileriyle doldurup göndermiştim-ama konumuz o gün değil, o günden kalanlar.

O gün Berlin'de yaşayan birkaç çok tatlı müzisyenle tanışmıştım, bunlardan biri de Pink Mario mahlaslı Lazlo'ydu. Üzerime aniden İngiliz kinayesi yağınca aha, dedim, ben bu adamla iyi anlaşırım bence. Öyleydi böyleydi, o benim konserime geldi, biz onun stüdyosuna gittik, birbirimize şarkılar dinlettik falan derken sonunda kendimi onun konserinde fotoğraf çekerken buldum -bu blogu uzun zamandan beri takip edenler bilirler ki en karanlık olmayacak konserlerde fotoğraf çekmek benim 2008'den beri karakterimdir.

Evet...


Konser çok eğlenceliydi, o kalabalıkta fotoğraf çekmeye çalışmak da öyle. 2024'ün 2008'den farkı sanırım özgüven seviyemle artan sinir bozucu konular açma kabiliyeti. Eskiden direkt susup insanların fotoğrafını çekiyordum, insanlar da beni makul biri zannediyordu. Şimdi kişisel veriler falan diye onu da yapamıyorum, zbam zbam yargı dağıtıyorum, üzülenler mehleyenler bir bir ayrılıyor yanımdan, ama üzülmeyen biri oluyor illa ki ve kıkır kıkır gülmeye devam ediyoruz. Hayat böyle bir şeymiş galiba.

Geceden bazı favori fotoğraflarım da şu şekil:






26 Ekim 2023 Perşembe

Berlin'de Üç Cancağzo

 Beri gel beybi beri gel

27/10/2023 - BERLIN - Orangerie Neukolln

Müziğin inşa etti gönlüme bir villa

Geçtiğimiz hafta sonu Berkay ve Toros, 4 gün Nijmegen'de bir stüdyoya kapanıp session kaydettiler. Müzik çoğunlukla Toros'un yönettiği bir doğaçlama olarak ilerledi.

Ben gitmeyecektim (Berlin'de kalıp albümün vokallerini kaydederim diyordum) ama son anda araba kiralandı, e zaten kameram kullanılacaktı, hadi Fıstık da gelsin cümlesi kuruldu, ben de kendimi tüm sessionu videoya alan Tuğçe'nin asistanı olarak buldum.








Benim X-E4'ü bir yere sabitlemiştik, ben de sessionun handycam ve catering departmanlarından sorumluydum. Gerçi cateringden sorumlu değildim ama yılların getirdiği "çalışırken açlık unutulur" ve "aç insan çekilmez" gibi bilgiler var kafamda, o yüzden yiyecek bir şeyleri hazır tutma ve ara ara yemek yemeyi hatırlatma görevini üzerime giydim (bu sorumluluğu üstüme almamda Hollanda'ya dair en çok özlediğim şeyin marketler olduğu gerçeği etkili tabii ki, bu küçük bencilliği inkar edecek değilim).







Biraz Junik fotoğrafı paylaşayım da oksitosinler coşsun


Juna tabii ki Nijmegen'deki 4 günün yıldızıydı. Kendisi zaman zaman ziyarete gelip ne yaptığımızı, çalışıp çalışmadığımızı kontrol etti, yeri geldi bizi tatlı sert azarladı, yeri geldi yol gösterdi. Gerçek bir liderle çalışma fırsatı bulduk diyebilirim.

Bir de kayıtların ikinci gününde Deniz koptu geldi. Hem Nijmegen merkezde neden herkesin patlamadığını araştırdık, hem de bize bahşedilen şu güzel villanın bahçesinde hep beraber hoşbeş edip hayaller kurduk.







Kaliteli makinam meşgul olduğu için kalitesiz makinamla Berkay ve Toros'a proje fotoğrafları da çektim tabii ki. Bu çekimi bir tık daha planlı yapma şansım vardı aslında, ama tahmin etmediğim bir anda gelişti her şey, düşünemedim. Bazen de böylesi güzel be.




Her şeyi çözmüş gibi takılıyorum, ama bir şey anladığım yok. Bir gün belki bir şeyleri anlarım ve her şeyi çözmüş gibi davranmama gerek kalmaz. Tek bildiğim; maceralar iyi ya. Maceralar güzel.


Görüşürüs/çüüsii









30 Eylül 2023 Cumartesi

Kelebekler

-Berkay uzun süreli bisiklet kiralamıştı -bisikletler sık sık çalındığı için en mantıklısının o olduğuna karar vermişti- ama üzerine bir de kucağına iyi bir bisiklet düşünce kiralanan bisiklet bana kaldı. Biz de normal bisiklet yolculuğuyla yarım saat ama Nilipek. hızıyla 45 dk uzaklıktaki botanik parkına gittik.

Ne zamandır bir tarla ortasında durmamıştım. Ne zamandır kelebek görmemiştim. 


Bu huzurlu fotoğrafta tabii ki 3 yıldır bisiklet sürmeyen Nilipek.'in 3 gün süren popo ağrısını göremiyoruz.

-Annemle babam geldi Berlin'e, ama Stockholm'de zaten gezi içgüdülerini doyurmuş ve Berlin'e öyle gelmişlerdi. Haliyle burada gezmekten çok aile saadetine, kuzenlerle bir araya gelmeye ve BİRAYA odaklandık. 




Tüm sevdiklerimiz BİRArada gibi kötü şakalar yapar mıyım, bence yaparım

Ama hiç gezmedik denemez tabii ki. Burada tanıştığımız müthiş insan Ares'le Yahudi Berlin turu yaptık (daha doğrusu halihazırda yaptığı tura biz ekleniverdik), Tempelhof'ta dev uçurtmalara baktık, babam Berkay'la Hertha Berlin maçına gitti, biz annemle Mauerpark'ta bir pazarı gezdik, son gün göl kenarında gün batımını izledik. Yani gayet Berlin deneyimi yaşandı, yaşanmadı değil. 

Zaten eşten dosttan duyduğumuz kadarıyla kışın gelselerdı gerçek Berlin deneyimi galiba tamamen evde oturmak üzerine olacaktı.



BERLİN, BERLİNİMİZ...

-Annemleri yolcu ettikten sonra aramıza Osman katıldı, Berlin'de beraber bir gün geçirdikten sonra Münih'e doğru yola çıktık. Münih yolunda içimizdeki oraya buraya tırmanma arzusu bünyemizi ele geçirince (?) kendimizi Sachsische Schweiz'a attık. Evet, yaklaşık 2 dakikamı mekanın adını bulmak ve doğru yazılışını öğrenmek için kullandım.


Sonsuz yürüyebilen ama onun dışındaki tüm fiziksel etkinliklere mesafeli yaklaşan biri olarak doğa yürüyüşü ile dağa tırmanma arasında kaldığım bu bir saat çeşitli gelgitlerle doluydu. Yani en tepeye çıkmayız herhalde diyordum, hatta en son bu "ben herhalde en tepeye çıkmam"a dönüşmüştü ama sonunda kendimi en tepede buldum. Farkında olmadan çıktığımız tepelere, dinlene dinlene yürüdüğümüz yollara selam olsun gibi anlamlı gözüken ama hiçbir anlamı olmayan cümleyi buraya koyuyor, kendimi müsadenizle azcık başarılı hissediyorum.


Hak edilmiş (ve yenmiş bitmiş) bir şnitzel.

-Münih'e gelişimizin asıl bahanesi Import/Export'taki konserimizdi tabii ki. Geçen sene Münih konserimizi biraz son dakikada ayarlamış ve AnkerHAIDE adlı geçici bir mekanda vermiştik, vesileyle de  Tuncay Abi'yle tanışmıştık. Bir sene arayla yine Münih'te, bu sefer yıllar önce işgaline ve kuruluşuna ortak olduğu, şimdi de etkinlikler düzenlemeye devam ettiği Import/Export'ta yan yanaydık.

Konser çok güzeldi, dinleyiciler çok güzeldi. Konser vermeyi özlüyorum ya ben, aktif olarak özlüyorum. Bu da böyle bir bağımlılık.





Bu fotoğrafları Eliz Alikoc (fotostudiofly) çekti.


-Peki Münih maceramız bitmiş miydi? Tabii ki bitmemişti. Geçtiğimiz sene olduğu gibi bu seneki konserimiz de Oktoberfest'le aynı zamana geliyordu ve bu sefer geçen seferkinden daha akıllıydık: konserden önceki değil sonraki gün gidecektik. Ne kadar turistik ve pahalı olsa da Oktoberfest'te maymun olmanın Osman-Berkay-Nilipek. üçgeninde özel bir anlamı var. 







Öncesiynen sonrasıynan, insanıynan maymunuynan...


10 Eylül 2023 Pazar

Böğrlin


Berlin'e taşınalı bir buçuk ay oldu.

Bu cümle çok garip geliyor, çünkü bir yıldır bunu planlayıp gereken her şeyi yapsak da sonunda yine apar topar taşındık, ve taşındıktan sonra insan karar verme, hazırlanma sürecini unutuyor, taşındığıyla baş başa kalıyor. İki büyük bavul, iki küçük bavulda ekipmanlar, bir gitar, iki sırt çantası ve bir köpekle -sanki bir anda- taşındık.

"Benzer bir karar verecekseniz şunlara dikkat edin" konulu bir yazı değil bu, ama illa ki bir dersler de çıkar. Mesela düşündüğümde bir süre cepten yiyeceğimize emin gibiydim, lakin bunun sebebinin konser ayarlayamamak olacağını tahmin ediyordum. Onun yerine bürokrasiden, gelmeyen kimlik numaramızdan ve vergi dairesine kayıt yaptıramayıp fatura kesememekten gol yedik.


Yoksa konser vermekle kalmadık, poz bile verdik.


Ama genel olarak hayat çok güzel. Bir yerden bir yere giderken günün her saatinde güvende hissetmek gibisi yokmuş. Ne yaptığınızın, ne giydiğinizin, nasıl gözüktüğünüzün umursanmaması gibisi yokmuş. İnsanların tüketmesi için değil mutlu yaşaması için tasarlanmış bir yerde yaşamak gibisi yokmuş. İlla ki bir yerlerde bir tokatlar yeriz, ama şu anda iyi geliyor bu rahatlık, ve buraya da not etmek istedim.


Bu sabah mutfakta, rattan koltuğa oturup günlüğüme neler istediğimi listeledim. O koltuğu alıp mutfağa koyduğumdan beri sabahları orada günlük yazmak istiyordum, bugünmüş o gün. Neyse, her zaman değil ama çoğunlukla hayatımı istediğim değil istemediğim şeyler üzerinden, karşıtlıklarla kurduğumu fark ediyorum bir süredir. Bugün listeyi yaparken, daha doğrusu uzun zamandır ilk defa hayal kurup hedef koyarken, navigasyon çalışmasa da istediğim şeyleri haritada görebildiğimi fark ettim. 

Bu hissi unutmuşum, güzelmiş. Yolu gerekirse ben açarım.



Not: Tabii ki bu bir buçuk ayda on beş bin şey oldu. Misafirlerimiz oldu, yıllardır görmediğimiz arkadaşlarımızla buluştuk, IKEA yollarını aşındırdık, çok yedik, çok içtik, konser verdik. Favori spatimiz, en sevdiğimiz marketimiz bile var. Ama olay olay yazmaya belki zamanla tekrar dönerim, şimdilik duygular, duygularımız...

23 Mayıs 2023 Salı

Kapıyı açma gücünü yavaş yavaş bulurken

Hello blogcan. Uzun zaman oldu. Ben depremden sonra bi ne yapacağımı bilemedim uzun süre. Sonra hep beraber siyasete düştük zaten. İlk turu kazanan olmadı, haftaya ikinci tur. Takip etmemeye çalışıyorum çünkü beynim tütüyor. 

Albümün kayıtlarının çoğunu tamamladık. Canlı müzik kariyerim misafir sanatçı olarak ilerledi bir süre, şimdi benim konserleri de başlattık. 

Şu an Kapadokya'da bir otel odasından yazıyorum. Bütün gün çektiğimiz turist fotoğraflarını o kadar çok sevdim ki, ne yapsam nereye koysam derken o ihtiyacımı yine burada doyurayım dedim. Ama son yazdığıma bakınca bi içim sıkıştı. Koyamadım.

O yüzden böyle bir ara yazı. Dobarlanacağız hep beraber. Bir de Kapadokya bir güzel.

5 Mart 2023 Pazar

Bir ses var

 

Birkaç gündür metrobüste gördüğüm melatonin reklamını düşünüyorum. Markaların, holdinglerin, siyah ekranlar üzerine yazdığı "başımız sağ olsun" spotları ve önümüzdeki durakları belirten görsel arasında aniden beliren melatonin reklamını. 

Sistem bizden çalınan bir şeyi bize geri satmanın yollarını buluyor her zaman. Herkes el ele kol kola, kendi ayrıcalıklarının arakladığı, maddi olsun olmasın her şeyi ya maddi bir şeye dönüştürüyor ya da ikinci tur kazanca. Herkes cebine giren üç kuruşun biriyle deprem bölgesine fayda sağlamaya çalışırken, cebinde milyonlar olanlar hiçbir işe yaramayan sadakalar dağıtıyor. Temel ihtiyaçlar yok, güvenlik yok. Bunu bilen kimsenin uykusu da yok.

Bizden huzurumuzu, dostluğumuzu, uykumuzu çaldılar. Dayanışmamızı çaldılar. Güvenimizi çaldılar. Gündelik hayatın önemsiz sohbetlerini, nefesimizi çaldılar. Hayat devam ediyor ve sürüklenmeye devam ediyoruz. Al melatonin, al vitamin, uyu şimdi ve yarına verimli başla, her şey devam etmek zorunda. Çünkü yaptığın hiçbir şey işe yaramıyor, gönderdiğin hiçbir şey yerine gitmiyor, bağışladığın her kuruş başka birinin cebine giriyor.

Çok üzülüyorum. Kimse bunu hak etmiyordu. Bu ülke bunu hak etmiyordu. 




Ama bu günlüğü derdo bitirmek istemiyorum. İçimde başka biri var, kötülükten ziyade iyiliğe inanmak istiyor. Zaman alacak, ama bir arada oldukça yolu bulunur diyor. Omzunu yanındakinden ayırma diyor, bir duvar gibi sapasağlam durabilirsiniz böylece. Yanındakine sevgin, bir aradalığa sevgin en güçlü harç diyor, zaman alır, yolu bulunur diyor. Öfkeye teslim olma ama bu öfkeni de unutma diyor.