21 Eylül 2009 Pazartesi

Ikea evimizin her şeyi


Son demler derken, Çeşme'nin son demleri Hülagü ve Üngör aileleri tarafından şu şekilde yaşandı:

Bütün bunların yanında, şu kadın benim anneannem. Hastasıyım...

19 Eylül 2009 Cumartesi

Alakasız bir sürü şey

  • Çeşme'deyim, son demler... Haftaya İstanbul...
  • Blogger neden bu kadar sorunlu diye sormayacağım, morali bozuktur, sevgilisi terk etmiştir olur öyle şeyler. O değil asıl Myspace'e erişim engellenmiş şimdi de. Çılgınlar gibi küfretmek istiyorum. Gerizekalı mısınız siz be?
  • Çin malı kıyafetler, ayakkabılar kanserojen manserojen ama çok güzeller lan. Ruhumu satmak üzereyim. Ama konu o değil, yürek istiyor ki burada üretilmişini bulalım, alalım. Hakkaten burada da var ucuzu, ama güzeli yok. Nasıl yoksa estetik anlayışımız, eline almak istemezsin ayakkabıyı. O derece.
  • Geçen sene eve getirdiğim 3 koli kışlık, 1 kilo yazlığı İstanbul'a geri dönerken yarıya indirdim ya, ailecek şaşkınlık içerisindeyiz.
  • Ama, sevgili hocam, internete girmezsen, öğrencilerine consent vermezsen bence bir yere varamayız? Sen öğrencisiz, ben kredisiz kalırım. Hoş olmaz gibi geliyor.

15 Eylül 2009 Salı

Garson o pipetleri almayaydı iyiydi...


Bugün, evet, kimi buluşmalar vuku buldu. Doktora gitme bahanesiyle çıkmıştım evden, madem bir bahane sahibiydim, o zaman neden arkadaşlarımla buluşmayaydım ki (evet, bahanem olmadığı sürece arkadaşlarıyla buluşmayan, pis, iğrenç bir insandım ben).

İşte bu da Şebnem ve Amerikalıların WTF? diye adlandıracakları arkadaşımız Deniz

Başta Deniz Bey, sonra bugün tanıştığımız ve memnun olduğumuz Şebnem Hanım'la oldukça caz çalan mekanlara oturduk. Selcen'in de aramıza katılmasıyla derin bir nefes aldık, ama Selcen ilgiyi çok fazla üzerinde tutamadı, ilgi hemen yandaki stormtrooper kafalı çocuğa ve Selcen'in yeni telefonuna kaydı.

Sanırım tanıdığım en seviyesiz çift şu anda bunlar...

Cazdan kaçıp kordona çömdük elbet, sonra çekirdekçilerin hışmına uğramadan kalkmamız gerektiğine karar verdik. Parfümcü amca bir benimle diyalog kurmadı, memnun mu olsam, altında başka bir şey mi arasam bilemedim. Ayrıca, göreceğiniz üzere, içimizdeki Deha aşkı bambaşka.
Hastasıyız...
Ayrıca Alsancak sokaklarında Amerikan dişi dizisi tandansı yakalayabiliyoruz...

Özlemişim yahu. İnsanları da, mekanı da. Gerçi insanlardan biriyle bugün tanıştım ama olsun, tanısaydım özlerdim herhalde. Ama buluşmadan önce, lise hayatımın geçtiği yerlerde "burada yaşamış ama hiç anısı olmamış" gibi dolaştım ya, hissiyatı başka türlü nasıl anlatabilirim bilemedim. Hatırasız, ama hatıralı, gibi.

Her neyse, zaman çabuk geçiyor, bak seneye mezun oluyorum...

13 Eylül 2009 Pazar

Yine görsel, hep görsel...

Ne yapayım, yaptığım/yapabildiğim başka bi şey yok ki şu an.

Yine Levent Sevi'nin sözlerini yazdığı, Emir Aksoy'un bestelediği bir şarkının görseliyle karşınızdayız sayın seyirciler. Şarkıyı yine buradan dinleyebilir, sözleri de yine şuradan okuyabilirsiniz. Bu sefer görsel/kapak mantığından biraz daha uzak bir şeyler yaptık ama, hadi bakalım...

Unutmuşum... Şarkının adı "Cennet Bahçesi"...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Tanışmalar, görüşmeler...


Pek sevdiğimiz bir arkadaşımız olan Emir Beyefendilerin "son single"ı Tanışma çeşitli alemlerde kendini gösteriyor şu an. Sözleri Levent Sevi'nin, müzik Emir Aksoy'un. Dinlemek için buraya, sözleri için buraya bakabilirsiniz. Görselini de biz yapmış bulunduk, hayırlara vesile olsun...

8 Eylül 2009 Salı

But the world don't need scholars as much as I thought...

Hastanedeyim, bu da ameliyat kreasyonum. Nedenini, ne ameliyatı olduğunu sormayın, utandığımdan değil, komik olduğundan, zaten bilenler "kıhkıhkıh" efektiyle gülüyordur bunları okurken. Yani birebir sorun, söyleyeyim, "komik bi şey varsa hepimiz gülelim".

(yine de referans olarak şu yazıyı verebilirim, işlerin nereden başladığını merak edenler için)

Yok yok, gayet iyiyim, sağ salim çıktım ameliyattan. Bir türlü uyuşturamadılar beni, bir de sandığımızdan daha acaipmiş olay, ama hiç sorun yok. Bacaklarım da tutuyor artık, yürüyebiliyorum bile. Üzüm yiyerek, müzik dinleyerek, çizim yaparak, lüks içinde yaşıyorum:).

Ayşegülnazcan lüküs hayat...

Bu gece buradayım, o kesin. Ama İstanbul'a gelince sokaktayım, zira yurtta yer kalmadı:)

5 Eylül 2009 Cumartesi

Örümcek örümcenek

Çeşme'de gördüm ki, bilimsel adını bilmediğim, ancak benim Ahmet ve Kezban ismini koyduğum iki ev örümceği dünyanın en tembel hayvanları. Zaten ev örümcekleri tembel, şu incecik, ip gibi bacaklı olanlar, acaip saygı duyuyorum miskinliklerine.

İki haftadır hiç dokunmadan gözlemliyorum iki köşedeki iki güzel örümceği. Ulan normal örümcek dediğin, iki cisim arasına gerer ağını ki sinekler böcekler geçerken yakalansın. Yani örümcek kendi zekasını diğer böceklerin zekasından üstün tutar, "nihehehe iyi yere dükkan kurdum" mantalitesiyle hareket eder. Normal hareket eden hayvanların saflıklarından yararlanır, yolunda güzel güzel uçan sineği yakalar.

Halbuki ev örümceği köşeye kuruyor ağını, "Amaaan, ne de olsa Allah baba rızkımı verir" diyor ve bekliyor. Köşe yahu. Hangi sinek niye gitsin oraya. "Amaaaan, ne de olsa bir salak çıkar...". Hareket de etmiyor. İncecik zaten bacakları.

Daha da güzelini söylüyorum, çatır çatır yakalanıyor böcekler o köşedeki kendi halindeki ağlara. Ve iki haftada yemin ederim örümcekler büyüdü.

İğrenç bir yerde yaşamıyoruz, sadece ne de olsa gidiyoruz diye dokunmuyorum kendilerine.

Photobucket

Alakasız olarak, şu üstte gördüğünüz benim yaptığım ilk animasyon olmakta. Üzerinde çalışmam lazım tabii, biraz aceleye geldi .gif e dönüştürmek, ama mazur görün. Te Animart'ta yaptıydım, prodüksiyon sarktı. Gerçi bakalım blogger .gif gösterecek mi...

Dipnot: Beklerseniz gösteriyor, valla...
Dipnot2: Normalde bu kadar hızlı değil, valla... Photobucket coşturdu gifi...

1 Eylül 2009 Salı

Balonadam

Merhaba, beni doksanlarda renklendirdiler...

Dikkat: Yaptığım resmi sevdim. Niheheh...

Ben bu adamı gördüm, Bostanlı'da. Bu kadar yamuk değildi, hayır, ama bu kadar bezmişti. Ve balon tabancası vardı elinde, muhtemelen satıyordu. Otobüsle geçerken, herhalde 2 saniye falan gördüm, bütün baloncukları ve ortasında hayattan nefret eden adamı.

Tablet kullanmaya yeni yeni alışıyorum, burada da yeni bir şeyler deneyeyim dedim. Ayrıca, farkındayım adamda feci anatomik hatalar olduğunun, ama bunların hepsi özneyi daha kırılgan gösteriyor, ve seviyorum. Resmin bütününe baktığımda "güzel bir şey" görmüyorum, ve bu resmin "güzel bir resim" olduğunu söylemiyorum. Hatalar, eksikler gırla. Ama şu var ki, anatomik hatalarda olduğu gibi, hepsi resmi oluşturdu gibi geliyor bana. Kimsenin beğeneceğini sanmıyorum, ama ben çok sevdim.

Galiba bana bir şeyler hissettirdiği için. Olabilir...