29 Aralık 2020 Salı

Fıstık ezmesi

Anneannemlerdeki fıstık ezmesi kavanozunu ve tadını hiç sevemediğimi hatırlıyorum. Sonra da üniversitede sırf ucuz bir sürülebilir malzeme diye alıp, yine bir süre sevemeyip, sonra bağımlısı olduğumu. Bir de tabii tuzlu kavrulmuş fıstık var, Hollanda'da kilosunu 50 sente alıp tez sabahlamalarında fıt fıt fıt yediğim. Metabolizma değişik bir şey, şimdi yapsam anında 3 kilo alırım. Yapmadım, yine de aldım.

Konumuz olan yer fıstığı aslında bu kız. Yazdıklarımın konuyla bir alakası yok.

Fıstık kız evimize geleli 5 ay oldu tam. Zaten müthiş rutine oturtabildiğimiz bir hayatımız yoktu pandemi öncesinde de, ama eve kapanınca bir zaman göletinde yüzmeye başlamıştık. Bir köpekle yaşayabilir miyiz, bir köpeğin ihtiyaçlarını karşılayabilir miyiz, heyvan mutlu olur mu falan derken sonunda kendi aramızda kararımızı verdik, karşımıza da bu kızçe çıktı. Yer fıstığına benzediği için de adı Fıstık oldu.


İlgi arsızı, ve bazen dilini dışarıda unutuyor. Bazen koltukta değil de masada çalışıyorsam gelip zorla beni koltuğa alıyor, sırtını bacağıma dayayıp uyuyor. Uyurken kafasını koltuktan aşağı sarkıtmayı, bir de bileğini bükmeyi çok seviyor. Gitarlarımı yalıyor, çıkan ses hoşuna gidiyor. Eskiden oyuncaklarını da gitarlarıma atıyordu, sanırım onları da ona karşılık verebilecek bir canlı sanıyordu, bilmiyorum. Yemek saatlerini saate bakmış gibi bilip etrafımızda dönmeye başlıyor. Arka camdan görünen apartmana girene çıkana aşırı sinirleniyor, çünkü nasıl olur, nasıl girip çıkarlar o apartmana. Oyuncaklarının adını biliyor. İstediği şeyleri anlatmak için kafasını yana eğmek gibi bir yöntemi var, liste gibi sayıyorsunuz, istediği şeyi duyunca kafasını yana eğiyor. Pati vermeyi öğrendikten sonra her bir şey istediğinde havalara pati vermeye başladı. Herkes bir arada olsun istiyor, ayrı odalarda olmamız hoşuna gitmiyor.

Herkes onu sevsin istiyor. Herkesin yanına giderken ne kadar iddiasız, ne kadar tehdit unsuru olmaktan uzak olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. O yüzden pek de ciddiye almıyor bunu diğer köpekler. Bir keresinde eve başka bir köpek daha geldi, çocuk gibi mutlu olup bütün oyuncaklarını ona getirdi. Boris ona havladı, Fıstık da çok üzülüp küstü.


Biz mi Fıstık kızı tüm ezikliklerimizle kendimize benzettik, yoksa bu kız zaten böyleydi de biz mi ona yakınsadık, ya da bunların hepsi saçma tespitler mi bilmiyorum. Sonuçta düşününce ben uyanınca dilimi dışarıda unutmuyorum, demek ki o kadar da değil.

19 Mayıs 2020 Salı

Kumrucuğum


"Ney, bir günde iki post mu? Nilipek., sen çıldırmış olmalısın!" dediğinizi duyuyorum. Bu kararımla ekonominin ve siyasetin birbirine girdiğinden haberim var.




Mutfağın açılmayan bir penceresinin önüne bu kumru (ve tahminim eşi) yuva yapmışlar. Sanırım dün akşam, çünkü bu sabah gördüm.

Eve Aralık'ta taşındık. Son üç aydır sanırım, balkonda çalı çırpı bulup duruyor, kumruların yuva yapmaya çalıştığını tahmin ediyor, ama tam nereye nasıl yaptıklarını anlamıyorduk. Zeki arkadaşlarımız balkon kapısının üzerine, duvarla sineklik arasına yapmaya karar vermişler yuvayı, ama o kadar dar bir yer ve boşluklar o kadar geniş ki hiç bir dal parçası yukarıda duramıyor, her kapıyı açıp balkona çıktığımızda da daha fena dağılıyor yuva. Toparladık, karton koyduk, ama beğenmediler balkon mahallesini, bir süre gidip geldiler, ortamı kestiler ama sonra bir daha uğramadılar.

Hiç açılmayan, kedilerin de bizim de hiçbir şekilde ulaşamayacağımız bir yer bulmuşlar şimdi kendilerine. Hayalimde bir on on beş gün sonra ehere ehere diye yaşayacağımız sevinçler var, ama bir tarafım da umarım dram izlemeyiz diye tırnaklarını yiyor.

Evime gelen her canlıyı işaret olarak almaya meraklıyım, ama işaret arayana her şey işaret zaten. İsteyene de her işaret bahane.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Epey eksik bir özet

Hayatta sunabileceğim ilginçlik seviyesinin git gide düştüğünü hissettiğim şu günler belki de en azından buraya not almak için doğru günler. Ya da yapılabilecek her şey bitti ve ben artık bana kilo aldırmayan şeyler yapmak istiyorum. Ya da doktora tezine geri dönmek baştan yanlış bir karardı. Ya da bilmiyorum, belki de bu blogu başta (2008'de) neden açtığımı hatırladım; Facebook'ta her şeyi paylaşmayı sevmiyordum, herkesin önüne düşen durum güncellemeleri ve fotoğraflar beni huzursuz ediyordu; ama bir yerlerde de paylaşmak, not tutmak, sonra hatırlamak istiyordum.

Bunu acaba son birkaç yazıda kaç kere bir daha bir daha açıkladım. Şu kaderine terk ettiğim sevgili bloga özür borçluyum gibi hissediyorum her seferinde. Döndüm, dönüyorum diyemem, ama hisler blogu ilk açtığım zamankine benzer. Instagram'da uzun uzun açıklamak istemediğim, kaç like almış umrumda olmayacak günlük ıvır zıvırı yine buraya mı atsam acaba mesela sanki? Bir de haydi biraz dürüst olayım, Instagram'daki cool ve eğlenceli ve ilginç ortamda kendimi kötü hissetmeye başladım biraz. Sürekli ilginç bir şey söylemem gerekiyor gibi. YETER! SÖZ MİLLETİN! BENİM DEĞİL ÇÜNKÜ GALİBA HİÇ İLGİNÇ BİR ŞEY YOK SÖYLEYECEĞİM.

Eski evden kurtardığım yukacığım, Yeldeğirmeni ve sosyal mesafe stili.


Aslında hamurişi dışında hiçbir şey yapmamış değilim eve kapanalı beri. Albüm çıktı bu esnada ve ben her yerde albümü anlattım. Yani videosuydu, podcastiydi, gazetesiydi, dergisiydi, her yere bırbırbır konuştum, çekinmedim, gocunmadım, ama biraz yoruldum, biraz da -albüm çok kişisel olduğu için, açıkçası- kendimden sıkıldım. 

... evet


Bu arada eve kapanmanın başlarında "vaktimizi mutlaka verimli değerlendirmeliyiz" festivali kapsamında "belki klip bile yaparım?" seminerinde türlü türlü animasyon kursuna başladım. Sonra baktım yetişecek edecek gibi değil, hepsini bıraktım, bildiğim yollardan gittim. Sonuçta şöyle bir klip yapmış oldum:

8bit Nilipek bir Mirkelam gibi de düşünülebilir tabii...


Hamurişi dışında bir de şöyle bir şey oldu; sanki üzerinden yıl geçmiş gibi, bir buçuk ay geçmiş aslında. Biz Berkay'la konser verdik. Süreç teknik detaylar öğrenerek, işe yaramadığını görerek ve yeni teknik detaylara yelken açarak geçti diyebilirim. Sonuç olarak, canlı yayın yapabiliyor muyuz? Galiba... Canlı yayın esnasındaki kesinti ve atlamalar biraz canımızı sıksa da, kaydettiğimiz hali de burada.



Bu da bir gün öncesi, test yayını, hafiften gerginlik, bir de gizli yayını izleyen 1 kişinin ben olup olmadığını anlama çabası


Hamurişi demişken; hamurdan uzak kaldığımız bir yılın acısını çıkartırcasına hamura boğulduk, adeta hamurun kendisine dönüştük.

  


Pizza biraz rol çalmadı değil ama yukarıda böreğin gelecekten umut seviyesine katkısını, ve bir kalıp tereyağ harcanan, normal hayatta da çok tereyağ tüketiyoruz zannedip tereyağ depolamamıza sebep olan bisküvileri görüyorsunuz.






Bu da "ev ararken illa balkon istediğim için aklımla bin yaşayayım mı ha yaşayayım mı" diyen mutlu ve butlu bir Nilipek.