15 Aralık 2017 Cuma

Döngü


2 sene önce Sabah'ı yayınlamıştık; 11 Kasım 2015'te. Albüm hayatımı değiştirmedi kendi başına, ama sonraki iki yılda hayatım gereğinden fazla değişmiş olabilir. Ya da belki bizzat gereği buydu, ben başka bir şey yaşadığımı sanıyordum, bilmiyorum.

Açık konuşayım, Sabah sonrası bir yıl süren kişisel bir bunalım, sonrasında yine bir yıl süren hayata dair başka bir bunalımla boğuştum. Etrafa çok da hissettirmeden bence iyi çıktım sağ ve salim. Bundan sonra ne olacağını bilmiyorum, aslında şu an ne olduğunu bile tam bilmiyorum. 

Ama bu süreç boyunca tuttuğum bir defterim vardı, hatta bu defterin adı 'saçmalama defteri'ydi. Çünkü fark etmiştim ki 'aman ergen gibi gözükmeyeyim', 'ya biri okursa ve salak olduğumu düşünürse' ya da 'şimdi bunu yazarsam çok bilmiş olacağım' gibi laflarla çok uzun zamandır kendimi dövmekteydim. Az üzülsem sağ yanağıma bir tokat, biraz uzaklara baksam sol bacağıma bir çimdik. Dedim 'böyle sanat mı olur, hem' dedim 'bunlar hep çalışma'. Sonuç olarak evdeki en el yapımı defteri saçmalama defteri olarak yeni görevine atadım.

Ve yazdım da yazdım. İçinde yapmam gerekenlerden alış veriş listesine; günlük gibi 'bugün şu oldu, bu oldu'lardan şarkı sözlerine; 'çok kötüyüm'lerden 'çok iyiyim'lere her şey var. Ne düşündüysem, ne hissettiysem, tarihleriyle yerleriyle.

Defteri bitirmeye yaklaştıkça eski yazdıklarımı tekrar okumaya başladım -ki en sevdiğim şey; şu blog bizzat bunun için var. İkinci paragrafta dediğim gibi, sağ ve salim çıktığım için iyi hissettim, ama biraz da salak olduğumu düşündüm; zira aynı şeyleri yaşayıp, aynı şeyleri hissedip, kendimi aynı noktada bulup durmuştum.

Hiç farkında değildim. Her seferinde 'neden böyle oluyor'lar, 'ilk defa böyle hissediyorum'lar, 'eskiden nasıl da mutluydum, ne kadar iyiydim'ler havada uçuşuyordu. Hepsi de yanlıştı. Üstelik hafızanın duygularla şekillendiğini ve aslında güvenilir olmadığını da biliyordum, ama ona rağmen aynı yerde dönüp durmuştum. 

Döngü çıkalı iki hafta olmuşken şu kişisel açıklamayı yapmam gerektiğini hissettim. En azından kendime hatırlatmak için. Çünkü sanki yürümüştüm bu yollardan, sanki tanıyorum bu kokuyu.

Şimdi yeni bir defterim var, ve biliyorum bir süre pek yazamayacağım. Ama belki vesileyle buralarda takılırım biraz da. Özledim çünkü.

7 Eylül 2017 Perşembe

-

Hiçbir şey yazmak istemiyorum, ama en azından bundan sonrası için -belki- bir başlangıç olur.

Lubitel 2 (Lady Grey 400, bayat):







Mamiya MSX 500 (Lomography Color 400):












Mamiya MSX 500 (Ektar 100):





















27 Şubat 2017 Pazartesi

Anarşi Kebap




Bu haftasonunu nasıl kelimelere dökebilirim acaba?

Bir süre önce Antep'ten Bitter NOA adlı bir öğrenci topluluğu/şirketi bizimle iletişime geçti; bir etkinlik düzenlemek istiyorlardı, bu etkinlikte çalıp söylesek olur muydu? Olurdu tabii ki, zaten İstanbul'un uzağında konser vermek için çabalıyorduk, adeta ilaç gibi gelmişti. Üzerine bir de grubumuzun Adanalısı Ozan 'Ya Antep'e gitmişken Adana'ya da geçsek, Nöbetçi Kütüphane'ye bir uğrasak mı?' deyince olay minik bir turneye dönüştü. Geçtiğimiz sene Nisan ayında verdiğimiz Nöbetçi Kütüphane konseri zaten mükemmelliğiyle zihinlerimizde yer etmişti, acaba bu mükemmelliğin bir tekrarı yaşanacak mıydı? Antep izleyicisi nasıldı, konser nelere gebeydi?

Bir yandan da zaten evden ve stüdyodan çok sık çıkan insanlar olmadığımız için İstanbul dışına çıkmak ayrı bir heyecan yarattı. Göreceklerimizi, soluyacağımız tertemiz havayı, yiyeceğimiz aşırı lezzetli şeyleri, yiyeceğimiz aşırı lezzetli şeyleri ve sonra tabii ki yiyeceğimiz aşırı lezzetli şeyleri düşündük. Bu konuda yalan söyleyemeyeceğim, ben yalan söylesem haftasonundan elimizde kalan fotoğraflarımız gerçekleri açığa çıkarır.

Üstelik Can Güngör ile birlikte çıkacaktık bu mini turneye, Can Levi de durmuş muydu, hayır durmamıştı, yapıştırmıştı cevabı. Böylece 7 kişilik dev kadromuzla yola çıktık.



Cumartesi öğleden sonra dört civarı Antep'e vardık, hızlıca mekana gittik, soundcheck sonrası hızlıca kendimizi küşlemeye vurup, salatadan ete lezzetten kafayı yiyip, süslenip püslenip konsere geldik.




-Şimdi, konserden önce Bitter NOA'dan biraz bahsedeyim, zira bence çok güzel bir oluşum, özellikle üniversite öğrencilerinin inisiyatif aldığını düşününce. Bu ekip, tamamen üniversite öğrencilerinden oluşuyor ve öğrenciler ile profesyonel şirketler arasında bir bağ oluşturuyor, bir yandan da eğitim ve etkinlikler düzenleyerek Gaziantep'teki üniversite öğrencilerine farklı bir ortam sağlıyor. Ayrıntılı bilgi için buraya tıklanabilu.-




Nitekim konser beklemediğimiz kadar kalabalıktı, giriş çeşitli illüstrasyonlarla süslenmişti, herkesin yüzü gülüyordu. Mis gibi konserimizden sonra kendimizi tatlılara, kadayıflara adadık, tatlıcı ustamızdan sabah katmer sözünü alıp, üzerimize çöken ağırlığa yenilerek otele çekildik.



Berkay ile daha uçağa binmeden birbirimizi gaza getiriyorduk konser ertesi erken kalkıp şehri gezmeyle ilgili, artık nasıl gaza getirdiysek bilinçaltımıza işlemiş olsa gerek: 8.30da lobide buluşup Antep Kalesi yanından Bakırcılar Çarşısı'na yürümek için yola çıktık. Pazar sabahı olması sebebiyle etraf boştu; daha doğrusu biz etrafı boş zannediyorduk. Meğer herkes buradaymış.


a wild kebab appears

Biz sahil şehirlerinin süt çocuklarına bu manzara çok tuhaf geldi tabii ki, ama çok açtık ve damağımıza düşkündük, turist olduğumuzu fazlasıyla çaktırarak hemen kendimizi kebaba adadık. Çok iyiydi.



Sonra vurduk kendimizi yollara, kalenin oradan geçtik, bir hana oturup menengiç kahvemizi içtik, derken Can geldi, aldık başımızı bütün dükkanları kapalı olan Bakırcılar Çarşısı'na gittik. Artık katmer zamanı yaklaşıyordu, yolda Ozan'a da rastlayıp otele geri döndük.









Katmeri hunharca tüketir tüketmez Adana'ya doğru yola çıktık. Bu seferki konser Nöbetçi Kütüphane'nin yeni şubelerinden birindeydi; geçtiğimiz sene bu şubelerden brini yapım aşamasındayken görmüş ve çok etkilenmiştik. Nöbetçi Kütüphane zaten bizi hep çok etkiledi.

-Şimdi, bu konserden önce de biraz Nöbetçi Kütüphane'den bahsetmek isterim. Nöbetçi Kütüphane Adana'daki gençler, öğrenciler, akşamlarını bir kitaplar arasında okuyarak, çalışarak geçirmek isteyenler için alan sağlayan sosyal bir girişim. Zaman zaman etkinlikler de düzenliyorlar. Ayrıntılı bilgi için buraya tıklanabilu.-

Ve yine mükemmel geçti; sanırım daha iyi geçemezdi. Ağzına kadar kalabalık, ve çıt çıkmıyor bu kalabalıktan. Muhabbet ede ede, güle eğlene çaldık söyledik, sahneyi Can Güngör'e bıraktık. 




Ve birkaç şarkı geçmeden elektrikler kesildi. Bu noktadan sonrasını, ne kadar özel bir zaman dilimi yaşandığını sanırım anlatamam. Sessizliği, kütüphaneyi aydınlatan telefon flaşlarını, şarkılara eşliği, Can'ın ayağa kalkıp tamamen akustik çalıp söylemesini sanırım tarif etmek zaten mümkün değil.


'Badireler' konulu konserin geri kalanında tepeden aniden lamba düşer gibi yaptı, sonra elektrikler geldi, bir şarkı sonra Can'ın gitarının teli koptu. Ama konser sağ salim, yürekte sıcak duygularla atlatıldı.



Uçağımız hemen o geceydi, o yüzden hızlı hareket etmek zorundaydık; haliyle apar topar Nöbetçi Kütüphane'den çıkıp ŞIRDAN YEMEYE GİTTİK, ÇÜNKÜ ADANA'DA KONSER BUNU GEREKTİRİRDİ. Bir grup insan nasıl insanlıktan çıkıp yedikleriyle bir bütün haline gelir, bunu gösteren fotoğraflar var ama onları paylaşmayacağım. Onun yerine şu mutluluk var:



Sonuç: müthiş haftasonu, müthiş konserler.