27 Mart 2013 Çarşamba

Emir Bey, Anadolu turnesinde



Yok lan yok ne turnesi. Kadıköy'deyiz, Dunia'dayız. Biz zira çok seviyoruz Kadıköy.

22 Mart 2013 Cuma

"Off o kurabiyeler, o poğaçalar mahvediyor beni"

Merhaba, siz de mi partiden sıkıldınız? Biraz yürüyelim mi beraber?
 
 
"Çarşamba akşamı, sevdiğimiz arkadaşlarımız Tufan ve Ozan'ın ödevlerini kaydetmek için MIAM Stüdyoları'ndaydık." Evet, bu cümleyi de kurduğuma göre raksıtarlık hayatım güzel hareketlenmelerde demektir. Gerçi hem cümlede "ödev" kelimesi geçiyor, hem de MIAM dediğimiz yerde ticari kayıt yapılmıyor. Bu durumda gerçek raksıtarlık ancak "Geçen gün yine Abbey Road'dayız..." dediğim noktada ortaya çıkacak diye tahmin ediyorum.
 
Şekil 1.a. Miam ne kadar gayrı ticariyse, Ozan bir o kadar prodüktör bir insandır

Neyse, ne diyordum, maceramız normalde derste olduğunu varsaydığımız Ozan'ın hop diye aniden Karaköy'de belirmesi ile başladı, Beşiktaş'taki köftecinin son köftelerini yememizle devam etti. Miam'da bir adet de Can Güngör katıldı aramıza, kendisi de bu kayıtların birinde gitar çalacaktı. Şarkılara çalışmalar, piyano taşımalar, mikrofon yerleştirmeler falan derken, sanırım saat on biri bulmuştu kayıtlara başladığımızda.
 
Şekil 1.b. Mikrofon yerleştirmek ciddi bir iştir.
 
Kayıt yapma halini sevdim, o ayrı, ama o süreçte beynin yandığı anları daha çok sevmiş olabilirim. Bir de iyi müzisyenler, güzel insanlar falan. Gerçi umarım bir ara bu kalitede bir kaydı beraber çaldığım/söylediğim insanları görerek yapmak da nasip olur. Kısmet işte bu işler hep. Alnımızda ne yazıyorsa o.
 
Şekil 1.c. Şarkı söylemek biraz ebleh bir iştir.
 
Kaydı 3 civarı bitirdik, gençler çılgın eğlencelere devam ettiler. Ben ise mesai sahibi bir insan olarak yurduma döndüm.
 
İşte bendeki raksıtarlık da bu kadar, gece üçte balkabağına dönüşmek suretiyle dükkanı kapatıyoruz.

20 Mart 2013 Çarşamba

Miyav


  • Blog ihmalasyonunda şampiyonuz, evet.
  • Bir süredir aslında sağa sola koşuşmak dışında bir şey yapmıyorum. Aslında bu koşuşmaların her biri az buçuk bahsedilebilir, hatta eskiden olsa üzerine bir blog yazısı yazılabilir olaylar. Ne bileyim, ah nerede o eski blogger günlerim. O günler ki tost yesem burada belirtirdim. Sanırım bahsedeceğim konuların sıkıcılığına dair bir önyargım var, çok kişisele de girmiyorum. Haliyle tıkanıyor bir noktada.
  • Bu arada soundclouddan olsun, facebooktan olsun, 60m2'deki konserin kayıtlarını paylaşıyorum. Bunlar aslında hep treyler, sonunda bir bandcamp sayfası açıp, indirmeli albüm yayınlayacağım. Hatta muhtemelen gerçekten albüm çıkardığımı zannedip kartonet martonet tasarlayacağım, mutlu olacağım falan. Hayatımızdaki minik heyecanlar işte.
  • Hayatımızdaki daha büyük heyecan ise şu; bu akşam ilk defa gerçek bir stüdyo kaydına giriyorum, MIAM'daki iki dostumuzun ödevleri için. O kadar heyecanlıyım ki kafamı hiçbir şeye toparlayamıyorum, salak gibiyim. Yıllarca imkansızlıktan indie olduk, hep evlerde dandikli mikrofonlarla kayıt eyledik, en üst noktamız zoom oldu, konser kaydı oldu. Yoksa şu ana kadar çoktan popçu yahut alternatif rokçu olmuştum da işte, bu saatten sonra dönülmez ki, sonuçta halka mal olduk, evet. Mecburen aynen devam edeceğiz.
  • Kayıtları yayınladım demişim, ama buraya koymamışım. Olmuş mu? Olmamış mı? Bence olmamış... Aşağıda daha önce pek yayınlamamış olduğum bir takım besteler göreceksiniz, şaşırmayın. İlla şaşırasınız varsa 24 Nisan'da yine 60m2'de, muhtemelen bundan çok farklı olmayan bir konser daha vereceğiz, gelin, bizzat orada şaşırın.



  • "Olmamış mı?" derken, canımız arkadaşımız Ozan Tekin'in seslerini, müziklerini yaptığı güzel oyun "Olmamış mı?", Pazar günleri İTÜ Maçka Kampüsü'nde, İşletme Fakültesi Binası'nda sergileniyor. Ozan olmasa benim haberim olmazdı, ama bence 90ları yaşamış herkesin eğleneceği, çok içten, sevimli bir oyun. Çekinmeyin gidin bence.
  • Bu arada tabii ki unutmamamız gereken şöyle bir videomuz var, Emir Bey ile Peyote konserimizden hatıra. Levent Sevi'nin direktörlüğünde çekilmiş olan bu video tabii ki Levent Sevi'nin tüm bohemliğini yansıtıyor. Emir Bey'le sahnede olmanın huzuru eğer yüzüme yansımamışsa hep ışıktandır o.

  • Yazdıkça neşelendim lan resmen. Daha önce bahsetmiştim sanırım blog-hayat arasındaki bağlantıdan ve bloga yazmış olmanın insanı bir şeyler yapmış hissettirdiğinden. Hele ki buranın bir lunapark olduğunu ve buraya sıkıntı kusmayı pek sevmediğimi düşünürsek bu etki iyice güçleniyor. Sanırım bunu daha sık yapmam lazım.

13 Mart 2013 Çarşamba

Emir Bey, 60m2'de


Emir Bey ile bu akşam, değişiklik olsun diye 60m2'deyiz. "Neden çarşamba akşamımı Beyoğlu'nda mayışarak geçirmiyorum ki?" gibi düşüncelere sahipseniz, buyurun, bekleriz. Biz işten çıkıp geleceğiz.

9 Mart 2013 Cumartesi

Beyin kulaklardan akarken

Nasıl da boşlamışız buraları yahu...

Şu son iki haftada olan her şey aslında kısa kısa bahsedilmekten daha fazlasını hak ediyor kendi açımdan. Ama ölümüne tembelim, üzerinden zaman geçtikçe daha da tembelleşiyorum. Tembelleşme üzerindeki bu zaman ivmesi beni sonunda her gün iki cümle paylaşan şairlere döndürecek, en son aşama olarak da twitter açıp "acıktım, susadım" yazmaya kadar götürecek diye korkuyorum.

60m2'deydik 27 Şubat'ta, Ozan ile birlikte. Glockenspieller, kalimbalar, ukuleleler havalarda uçuştu, hayatımızın indie boyutunda adeta aşama atladık. Bir sürü sürpriz isim vardı izlemeye gelen, şarkılara eşlik eden, sonradan yorumlarıyla bizi inanılmaz mutlu eden.

[Nasıl anlatabilirim bilmiyorum. İnsan kendi yaptığı şeylerden hiçbir zaman tam emin olamıyor. Kendine, yaptığı işe güvenebilmesi için yaptıklarını diğer insanlarla çarpıştırması gerekiyor. O kadar emin değildim ki yapabileceğimden, yaptığımız müziğin bir özelliği olup olmadığından, ve kendimi o kadar hazırlamıştım ki "olmama" ihtimaline. Yani o sahneye çıkış duygusu; sahneye çıkarken "bir şeyler hazırladık, güzel güzel çalarız, kimse dinlemeyebilir, insanlar sıkılabilir, çok normal" şeklinde içimde dönen cümleler ve bunun getirdiği bir rahatlık. Ama işte ne bileyim, insanlar beğendiler. Şaşırdım. Mutluluğu zaten tarif edemem, gerçekten, konserin sonunda başında olduğumdan daha heyecanlıydım. Şimdi de daha heyecanlıyım.]



Tabii işte kendini bir şey zannetmenin sınırı yok; evet, canlı paylaştık konseri. Ustream da pek güzel bir oluşum, canlı paylaşırken aynı zamanda kaydetti de üstelik. Hani derseniz ki konseri izlemedim ya da izledim de izlemelere doyamadım, ahanda aşağıdaki video. 19. dakikadan itibaren konser başlıyor, ama 19.dakikaya kadar olan muhabbetleri deşifre etmeye de çalışabilirsiniz isterseniz. Ben biraz üşendim. AMA BENİM DEDİKODUM DÖNÜYOSA HABER VERİN.


Video streaming by Ustream


Bir de misal şöyle bir şey var, geçtiğimiz pazar, biraz boş zaman, biraz Garageband ve biraz can sıkıntısı birleşkesiyle oluşan:



"Güldürür müyüm seni, bıktırır mıyım bilmem,
Baktırır mıyım yüzüme eğer güldürürsem?"