27 Eylül 2013 Cuma

Mini valley

  • Görmemiş konser vermiş, tutmuş fotoğrafları beklemiş. Anlamı: "görseller gelmeyedururkene buraya yazmayı unuttuğumuz bir takım şeylerin üzerinden şöyle bir geçelim."
  • Örneğin hepsini ayrı ayrı maddelere paylaştıracağım bir Emir Bey ile kayıtlar silsilesi var. Hatta paylaşacağım seride bensiz bir Emir Bey kaydı da mevcut. Kayıt ve Emir Bey kelimelerini yan yana kullandığımda ne gözünüzde ne kulağınızda çok net, çok profesyonel bir şey canlanmadığını biliyorum, ama sanmayın ki o da yok, o da var. Sadece onu daha yayınlamıyoruz yoksa OHOO.
  • Mesela, bir Kuğunun Şarkısı mevcut bizde bizden içeri. Yıllarca Long Way From Home versiyonuyla idare eden büyük dinleyici kitlemiz tabii ki şarkının yeni bir yorumunu hak ediyordu. Söz konusu yeni yorum Toros Energin klavyeleriyle şekillendi, Emir Bey'in sesiyle silkinip kendine geldi. Bizim de katkımız oldu minyatür, olmadı değil. Şarkı da şöyle işte:

  • Burayı yıllar önce okuyanlardan hala takip eden var mı, ya da herhangi biri okuyor mu bilmiyorum ama bir Yora vardı, tey tey. Bilmeyene not: Kendileri İstanbul'un -bence- en iyi ve en köklü indie gruplarından olmakla beraber, defalarca fotoğraflarını çektiğim, başarısız bir menejerlik gösterisi yaptığım, her üyesini ayrı ayrı, müziğini bir bütün olarak sevdiğim, cağnım ciğerim bir ekip. Heh işte, onlara bir saygı duruşu var az aşağıda, hem de bu icrada Ozan Tekin de mevcut:

Şarkıyı söylerken ara ara bir şeylerden tiksinmişim, ama neyden tiksinmişim bilmiyorum. Videodaki senkronizasyon sıkıntılarını önceden sezmişim herhal.

  • Bensiz Emir Bey kaydı demişim, unutmuşum sonra eklemeyi, şimdi (1.10.2013) eklensin. Güzel bir  Fikret Kızılok yorumu, yeni ve güzel bir mekanda, Dem'de. Tabii bu noktada Dem'in özelliğinden dem vurmak lazım; videoda gördüğünüz yer Karaköy'de yer alan ve içinde 60 çeşit çay barındıran bir çay evinin köşesi.


  • Bir de Emir Yargın var tabii, aylar öncesinden gelen bir Origami kaydı. Ki Origami sadece pek hoş bir şarkı değil, aynı zamanda Japon Konsolosluk arşivlerinin de sabit bir üyesi.

  • Stüdyolar devam ediyor. Fotoğraf makinası taşımaya üşenmemek lazım. Kendinize iyi bakın.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Adaçayı


  • Tembellik, tamamen tembellik. Tamamen olmasa da en az %60 tembellik şuraya yazmamamın nedeni. 
  • Bir de bugün Orhan Hoca ile internette sağa sola bakınırken aniden bir angelfire siteye denk geldik. Anılara gark olmakla kalmadık, internetteki kişisel sayfaların gelişimini düşündük; yahu hakikaten bir ara geocities ya da angelfire gibi siteler üzerinden yapılandırdığımız kişisel sayfalar vardı; gif arka planlı, gif süslemeli, ora gif bura gif. Bir yandan işte bir fotoğraf, bir aile fotoğrafı, bir iletişim adresi falan. Ne anlamsız işler. Benim de vardı ergenken. Çok talihsiz bir şekilde o dönem rumuzum cd_girl idi. Neden, ne amaçla, hiçbir fikrim yok. Ergenlik işte.
  • Sonra dedik kişisel bloglar geldi, kişisel sayfalar bitti (burada "konulu" blogları bir yana ayırıyorum bu arada, konumuz konulu değil konusuz konuların konusu, evet). Şimdi, bloglar yok, mikrobloglar var, twitter olsun, tumblr olsun. Ama biz çok antika olduğumuz için yazmaya devam ediyoruz.
  • Tabii kişisel sayfalarda "lan birileri beni izliyor aslında" hissi yok mu, var. İnsan egosu çok acayip bir şey. Olmayanı var sayma ve varlığını kendine gerçek kabul ettirme gücüne sahip.
  • Uzun ve gereksiz girizgahtan sonra konuya gireyim: abi naber?
  • Müthiş ani gelişmeler sonucu Ekşi Fest 2013'te alternatif sahnenin açılışını yapma şerefine nail olduk. Ve tabii ki önümüzde konser olmadan kaba etimizi kaldırıp bir şey yapmadığımız için aniden grup haline gelip, aniden 7 şarkı düzenledik. Sonuç olarak, ki bu sonuç aslen başka bir bloga konu olacak, 14 Eylül'de Nilipek. ilk topyekün konserini vermiş oldu. Sınırlı sayıda insanın izleyebildiği bu konser (sınırlı derken, ehm, gerçekten sınırlı... ühühü...) TÜRK INDIE MÜZİK TARİHİNE ALTIN HARFLERLE KAZINmak üzereydi ki ilk şarkıda sesçinin kalimbanın sesini açmamasıyla en fazla bilgisayardan alınmış çıktıyla yapıştırıldı.
Ehihihi

  • İlk maddede bahsetmediğim %40 var bu arada evde zor tuttuğumuz. Sizi kendisiyle tanıştırmak isterim; yeni ev arkadaşım Giorgio:
Giorgio'nun etek ve bol pantolon kovalamak, tahta raf ve sandalye yemek, hoparlörleri dişlemek gibi hobileri, saç kurutma makinesi, elektrikli fan gibi fobileri mevcut. Bu yakışıklı kardeşimiz ayrıca oturmayı bilir, hatta oturmasına dair bir şey istenmese bile, "belki şurada küçük bir mama vardır" umuduyla oturur ve bekler.



Giorgio 23 Ağustos'tan beri evin pek sabit olmayan, ziyadesiyle koşuşturan bireyi olarak kendini kabul ettirmiş durumda. Hızla büyüyor efendim, durduramıyoruz.
  •  Kendi stüdyosuna geç kalan bir insanım. Ama niyetim iyi, valla.

1 Eylül 2013 Pazar

Çölde mamiya



Bir başlıkta geçen bir Pamuk Ticaret özlü sözü mevcuttu :"Böyle sanki çölde gibi bir film, öyle bir görüntüsü var". Söz konusu cümle, Şahabettin Pamuk tarafından Japonya'dan getirttiği ve tanesini 2 liradan sattığı bayat filmlerden çıkan fotoğrafları betimlemek için kullanılmıştı. Tabii ki hem merak eden hem de ucuz seven insan Nilipek hemen bu cümleye atlamış, ve hem söz konusu filmlerden, hem de diğer 1 liralık filmlerden bir sürü almış, bitiremeyeceği kadar filme boğulmuştu.




Neyse efenim Express marka 100 ASA filmimizi Mamiya Msx500 ile denemiş olduk. Ya da Mamiya'yı bir de bu filmle denemiş olduk. Ya da 100 ASAyı bayatlattık da mı patlattık. Ne bileyim...







Fotoğraflar filmi bitirmek hevesiyle (çok az nail olduğum bir hevestir kendisi) çoğunlukla Karaköy-Kadıköy-Tatil üçgeninden gelmekte. Zaten hayatımızın yüzde sekseninin Kadıköy-Karaköy hattında geçtiğini göz önünde bulundurursak bu gayet normal. O kadar normal ki, bugün bir takım sınavlar sebepli içinden geçtiğim Beşiktaş, Levent gibi yerler tamamen İstanbul'dan bağımsız gibi geliyor. Ya da benim İstanbul'la bağım kalmadı ve minik bir yeri İstanbul zannedip orada debeleniyorum.