29 Aralık 2012 Cumartesi

Kaytarmakta dünya deviyim*

*Bu sefer hakkaten...

  • Üzerinden oldukça zaman geçti gerçi, ama Mabel Matiz'le inanılmaz keyifli bir lansman konseri geçirdik. Geride ve gözükmüyor olmanın verdiği cesaretle sahnede en çok ben eğlenmiş olabilirim. Kuliste ise bir ara okumalarımı yapma gibi bir ümidim olduysa da, yaklaşık beş dakika sonra "meeeeeh evde okurum yea" diyerek bıraktım, zira aşağıda (yer yer lansman gerginliğinin yüzüne yansıdığını, yer yer de gevrek gevrek güldüğünü) gördüğünüz kadronun muhabbeti bal.

  • Resmi olmasa da bir takım işler, projeler peşinde koştuğumdan kelli, bir haftadır ekstrem düzenli bir hayatım var. Düzenliden kastım bütün günü okulda geçirip, eve gelince bir şeyler okuyup, zobf diye yatağa düşmek. Mutluyum be blogcan. Ve Ali Bey'in bana zamanında işli güçlü hayat ve zamanlama ile ilgili açıklamaları vardı, haklıymış, kendisini gerçekten sevgiyle anıyorum. Ki zaten kendisini hep sevgiyle anarım.
  • Yazmam gereken final makalelerini beyin gücüyle bitireceğim. *Hınnnn*
  • Sokağın tam çıkışında, köşede Kovan Fırın var. Birkaç kere sabah kahvaltısı için oradan poğaça aldım, sonra dedim ki, "ya bu adamlar zaten para kazanıyor, ben mahallemin seyyar simitçisinden poğaçacısından alayım, yeani pek güzel gözükmüyor ama ne kadar kötü olabilir sonuçta...". Yahu benim sokağımın cağnım poğaçacısı, İstanbul'un en taze, en sıcak, en güzel zeytinli poğaçasını satıyormuş ya meğer? Kovan'da çektiğim asık surata günah, manyak mıyım? Negzel muhabbet de ettim amcamla. Oh, mis. Canım poğaçacım.
  • Tamam, ben de evde kutlamayı seviyorum ama neden bu sene bu kadar çok "yılbaşını evinizde kutlayın lan" konulu reklam var? Neler oluyor?
  • Kendisi de işe başlamış olan Emir Bey ile Taşoda'da konser vermeye karar verdik. Daha doğrusu karar vermedik, bakarız ederiz derken bir baktık ki listede adımız var. İkimiz de kurumsal kimliklerimizle GKM'ye teşrif ettik, ama muhtemelen kurumsaldan çok örgün eğitim kurumlarından çıkan iki öğretmen görüntüsü çiziyorduk. Ben coğrafya, Emir edebiyat. Ya da ben edebiyat, Emir geometri...
Alnımızda bilgilerden bir çelenk...

Düşünün ki bizden iki önceki grup metal, bir önceki grup brit rock çalmış, millet bizimle birlikte Arctic Monkeys'den Mehmet Güreli'ye atlamış. Taşoda Konserleri'ni akustiğe doyurduk sanırım bir süreliğine, bir iki dönem klasik gitar görmek istemeyebilirler artık.
 

Sonuç olarak 95% tanımadığımız bir kitleden alkış almak hoştu yahu. Bir de Emir Bey de hep söyler, GKM'de çıkardığımız sesi seviyoruz galiba biz.
  • 24 yaşına gelip hala yurtta kalmak koymuyor da, 24 yaşına gelip hala ödev yapmak koyuyor. Saçmalıklarla dolu bir mantığım var, ki bu durumda kendisine mantık diyemiyoruz zaten.

21 Aralık 2012 Cuma

Geri vokalde adeta dünya deviyim*

Yok yok, değilim. Ama yarın Mabel Matiz'in lansmanında, gerilerde bir yerlerde söylüyor olacağım. Albüm inanılmaz, şarkılar enfes sayın seyirciler. Lansman konseri İKSV Salon'da olacak, adeta çılgın atacağız, ama gelemiyorsanız da mutlaka albümü bir yerlerden edinin.


Bununla bağlantılı bir de son provadan fotoğraflar var. Bütününe bakıldığında adeta uzun süre fotoğraf çekmemenin fotoğrafa etkisini görüyoruz, ama etkiyi gördüğümüz fotoğrafları tabii ki pek burada yayınlamıyoruz. Onun yerine hala çok da fena bir fotoğrafçı olmadığıma dair düşünceleri destekleyen, ortalama ve ortalama üstü, hoşça fotoğraflarla yazımıza devam ediyoruz...






 


Yarın gelebilen gelsin bence....

13 Aralık 2012 Perşembe

7pf2p, ClinicLive'da



"So ya thought ya might like to go to the show?"

9 Aralık 2012 Pazar

Günler günlerin ardından

(Ulan bu yazıya ben içimi dökmek için başlamadım, niyetim 'şu ara neler oldu, hem azıcık da fotoğraf çektim, onları paylaşayım' demekti. Ha ne oldu, zobof diye kusuverdim. Ama onu en sona attım ki, okuyan biri varsa buraları, içi kararmasın. Çok istiyorsa en sonda okuyabilir.)


Geçtiğimiz gün Emir Bey iş görüşmesi için Mecidiyeköy'deydi, tabii Şişli'de ikamet eden bir insan olarak kendisini iki üç dakika görmeden bırakamazdım (burada şair Şişli'ye, Mecidiyeköy'e yolu düşen herkese sesleniyor; "haber verin, 5 dakikaya oradayım"). Hikayemiz Emir Bey'i Merve Hanım'a sağ salim teslim etmemle bitmiyordu tabii ki, tam tersi, maceramız(?) yeni başlıyordu, ve uzun zamandır ilk defa fotoğraf makinam yanımdaydı. Emir, Emir ve Gültuğ ile taksime doğru yola çıktık, amacımız yolda Berkay Bey, Melis Hanım ve Canberk Bey'i de aramıza katarak Mispis konserine gitmekti. Taksim'e gelir gelmez Berkay Bey aramıza katıldı, biz de fırsattan istifade kendimizi çaya ve poza vurduk...


Benim başıma gelmedi hiç, ama aramızda çay içmeye dalıp da zamanın hesabını tutamayanlar, konser kaçıranlar varmış. Yok, kaçırmadık, aksine erken giderek Selim Saraçoğlu'nu izleme şerefine nail olduk. Kendisinin internet üzerinde bir kaydı yok, o yüzden yakaladığınız noktada izleyin, biz ağzımız açık izledik. Sonra da gidip kendisiyle konuşun, zira dünyanın en alçakgönüllü ve tatlı adamlarından biriyle bizzat tanışmış olacaksınız.





Daha önce de bir yerlerde bahsetmişimdir diye tahmin ediyorum, Mispis'le duygusal bağım var, adeta bir yeğen, bir kuzen gibi severim, hatta yeri gelir "kardeşimsiniz lan" derim, çekinmem. Bu sefer son stüdyo çalışmalarında doğaçlama ortaya çıkan şarkıları sundular bize, bence pek de iyi ettiler.


Muhabbetle kapattık geceyi, ki geceyi muhabbetle kapatmak en güzelidir. Tam iki gün sonra da şöyle bir olay gerçekleşti bu arada:



Şu anda ise, bir yoğunluktur ki, hiç fark ettirmeden hayatı nasıl eline geçirdi, hiçbir fikrim yok.
 

(...)

 

Ani iç (ç)döküş: Sırtı-beli-omzu ağrıyan, cılız bir insan olmamdan kelli artık fotoğraf makinasını taşıyamamak, haliyle elimde pek fotoğraf olmaması, birbirinden ilgisiz durumlara birbiri ardına koşturmak, bir şeyler yapar gibi yapmak, ama yapılanların önceden yapılanlardan çok da farkı olmadığından kelli buraya koymaya çekinmek şu anda sanal hayatımın özeti. 
Halbuki birinin bana şunu şu şekilde hatırlatması lazım: "Genco, bu bir günlük. Buna başlamanın nedeni zaten çektiğin fotoğrafları koymak, yaptıklarını kendine hatırlatmaktı. Hani, sonradan dönüp baktığında 'ahanda bunları yapmıştım ben, doğru ya, saçma sapan geçmemiş bunca zaman' diyebilmekti. Manyak mısın, hatırlatsana kendine, ne önemi var?"
Ama işte şöyle de bir durum var; buraya yazdığım, keyifle yaptığım her şey, yetişkin hayatına uyarlandığında pek bir işe yaramıyor. Ve dönüp bakmak biraz can acıtıyor. Ya da aynı şeyleri yapıyor olmak, ilerleyememek. Ya da ilerleyebilmek ama işte o ilerlemenin hayatta kalmaya yetecek hiçbir şeyi sağlayamaması. Her şeyi bırakıp gitmek ya da aynı bahçede debelenmek. Ve benzeri ve benzeri.