30 Nisan 2009 Perşembe

Bahar kırılması

  • Yukarıda yaptığım laf espirisini kimsenin anlamadığını ümit ediyorum. Ettim.
  • Taşoda konserlerinin 9-10 Mayıs'a alınmasıdır beni geren. Bu demektir ki bu haftamız stüdyolarla, provalarla geçecek, konserler biter bitmez ohşşş efektiyle derslere falan dönülecek. "İzmir+10 gün+tekrar İzmir+1 stüdyolu hafta" sonrası nasıl toparlayacağıma dair hiçbir fikrim yok.
  • Yoo, yalan söylüyorum, gayet de var aslında.
  • Taşoda demişken, hemen konser saatlerini söyleyeyim. Hatta sevgili programı buraya kopyalayayım ki herkesler faydalansın.
Sanırsam cumartesi günü, pazara kıyasla baya eğlenceli olacak. Saat altıda çıkan Emir Bey, az ama öz bir gösteriyle sahnede olacak, içinde olduğumdan biliyorum:) Jukebox'u hiç dinlemedim, eğlenceli olduğu söylenir, ancak gece Popcore gibi önemli bir rakip var karşısında. Popcore'u da son kadro değişikliklerinden sonra dinlemedim, ama eminim aynı "eğlendirici haller" ile devam etmektedir. Iya waves çook güzel bir reggea grubu, akabinde gelen Flow da Boğaziçi'nin en güzel sound yakalamış gruplarından diyebilirim. Okulun eski hard rock grubu -sanırım artık beste olaylarına ağırlık vermekteler- Vera da eminim hoş bir konser yaşatacaktır. Vera/Popcore ikilisi arka arkaya bir garip olmuş, ama daha önce de bu şekilde çalmışlıkları var, seyirci yadırgasa da gruplar alışık:)

PAZAR GÜNÜ BİZ VARIZ Kİ BAK BAK. Çotank diye göreceksiniz ki dokuza yirmi kala sahnedeyiz. Yeni bestelerden sanırım çalamayacağız zira hem konsere kadarki, hem de konserdeki vakit sınırlı. Onun dışında, bizden önce Lotus var, sevdiğimiz insanlar. Bizden sonra Yora var-ki ne kadar çok sevdiğimi ve saygı duyduğumu bilirsiniz. Bu üç grup dışında pazar gününe dair tek bildiğim grup Yavuz Çetin Project, izlediğim ilk Taşoda konserine duygusal bağlamda çok şey katmış olan bu grup (ağlatmışlardı şerefsizler) iki sene sonra yine sahnede. Eğer kadro değişmediyse mis.

Höhey: Aldığım son dakika haberine göre, daha doğrusu anladığım kadarıyla, Daniska=Charm. İzleyiniz onu da, ihmal etmeyiniz.

  • Dandik yorumlarımla ortamlara neşe saldıktan sonra manyaklar gibi hayal kurmaya başlayan kendimi güzelce bir dövmek istiyorum.
  • Günü şu fotoğraflarla noktalayabilir miyim? Noktalarım bence ki, çekinmem:

İki gerzek fotoğraf+bir hüzün bir hüzün. İşte aradığım lezzet.

26 Nisan 2009 Pazar

Nebudiyom

7pf2p, bir Görkem, bir de Büşra çılgınlar gibin Ankara yollarındaydı yine. Gerçi bu yoldan önce bir iyi ki geldin Pelin, bir iyi ki çaldık 7pf2p ve bir iyi ki doğdun Dünyacan etkinliği ve yaklaşık 4 saatlik bir uyku vardı, ama konumuz bu değil.

Görkem karizmatik ışıklar altında... Sırf şu görüntüyü verebilmek için tonmeister olmak istiyorum lan, ühüh...

Bak işte yaklaşıyor Ankara, bak uzaklaşıyor İstanbul, hohoho gibi efektlerle yola çıktık, "ya, bari bu sefer seviyeyi düşürmeyelim, ühühü" önerim ciddiye alındı, ama pek işe yaramadı, çeşitli şarkılar ve tek akor üzerine bestelerle devam ettik. Bir ara ekip topyekün kendini yer fıstığına verdi, sonra yerfıstığının bizi ele geçirmeye başladığını hissettik, neler oluyor dedik ve aracımıza geri bindik. Bu arada sabah son derece aristokrat bir şekilde Starbucks'tan kahvesini içen Taha efendi yolculuğun ilerleyen safhalarında aristokratlığından ve akademik kimliğinden hiçbir şey kaybetmeden hasta oldu.

Gördüğünüz gibi kendisi inatla akademik bir insan...

Ankara'ya sağ salim vardık, varır varmaz bir 7pf2p klasiği olan bitmeyen soundcheck işine giriştik. Taha, mikrofondan şehir elektriğini yedi, ama kendisine alınan güzelim kumpiri yemedi. Bu sefer şanslıydık, soundcheck bir nebze erken bitmişti, dolayısıyla hasta adamın uyumaya, geri kalanın da dinlenmeye vakti vardı.

Ayşegülnazcan soundcheckte: Daha eblek olamam...

O değil, bir değişiklik yapıp konsere elbiseyle çıktım yahu. Hala şaşırıyorum bu işe. Ayrıca ne güzel bir kalabalıktı o öyle, Tolga'nın bugüne kadar gizli kalmış iletişim yeteneğini de görmezden gelmiyorum elbet, ama neydi o. Yahu, konserde kendi sesimi duyamadım, öyle söylüyordu herkes. Bir ara baktım, biz de cümleten coşumcu haller içindeyiz, Barış solo atıyor, biz kontrolden çıkmışız, kendimizden geçmişiz. Günü hasta geçiren Taha bile gaza gelmiş durumda; gerçi kendisi echoes sonunda kaydı biraz, ama olsun, adam resmen sahnede iyileşti.

Ankara'daki oda arkadaşım, Büşra Hanım, karizmatik ve fotojenik bir insandır.

Biz, yorgun ve bir çorbacı macerasını kaldıramayacak olanlar odalarımıza çekildik, hemen uyuduk. Grubun geri kalanı çok isyankar olduğundan kelli uyumak için günün ışımasını bekledi:) Tabii ki bunun sonucu olarak, sabah kahvaltıya kişi sayısı beşi aşmadı, ama sorun değildi, zira köşede aşmış bir simitçi ve pidevari simitleri vardı.

Eöö... Diyemedim bi şey:)...

Sonuç şu ki, AŞTİ'yi bulma adına harcanan zaman ve GPS rekabetinden sonra, sevgili 7 Pink Floydlar'dan ayrıldım ve İzmir'e doğru uzuuuuuun bir yolculuğa çıktım. Evet, iki gündür sucuklu tost çılgını olmuştum, ama evde kabak dolması, semizotu, balık gibi sağlıklı yiyecekler beni bekliyordu.

Ay lav dib sahne, ay lav 7pf2p.
Ay lav aile saadeti ayrıca, ehihi...

22 Nisan 2009 Çarşamba

En eğlenceli 7 Disney şarkısı

Kiralanan Disney kasetleriyle büyümüş, sinemaya ilk kez Küçük Deniz Kızı'nı seyretmek için gitmiş bir insan olarak bilinçaltıma neleri soktular bilemiyorum. Şimdi izlediğimde, "abi ne yaptınız siz" dediğim ayrıntılar var, ama bu allahsız kitapsız animasyonlar, bu animasyonlarda söylenen şarkılar hala beni mutlu edebiliyor. Evet, romantik komedileri saçma ve gerçeklikten uzak bulan ben, Disney filmlerini izleyip mutlu oluyorum. Aslında animasyon bir dünya içinde bir gün bile yaşayamayacağımı (bkz. Mary Poppins) fark edince en büyük hayal kırıklığıma neden olan Walt Disney Co. 'yu da esefle kınıyorum. Disney; seni seviyorum, nefret ediyorum, affetmem affetmem asla seni...

7-Friend Like Me -
Alaaddin



Yanlış hatırlamıyorsam Robin Williams seslendiriyordu filmdeki cini, şarkıyı da o söylüyor olsa gerek, adamın henüz sempatisini koruduğu zamanlar. Önümüzdeki videolarda da göreceğiniz gibi "modern öğeleri katalım, böyle bir ironi yaratalım, neş'e dolalım" anlayışı hakim, ama belli bir yaşın altının çok hakim olacağı şeyler değil. Daha çok görsellikle yakalıyor onları. Sanırım aslında bu videoya dair çok söyleyebileceğim bir şey yok:)

Not: Videonun sonlarına doğru listemizin birrrr numarasına bir gönderme var, bilesiniz.

6-Be our guest -
Beauty and the Beast



Belle adlı çok okuyan, akıllı ama bir yandan da pek güzel hanımkızımızın, mahallenin yakışıklısı Gaston'u bırakıp bir yaratığa aşık olması, o yaratığın da sonunda yakışıklı prense dönüşmesi üzerine kurulu olan bu güzide film, sanırım izleyen her küçük kıza "dönerek dans etme" aşkını aşılamıştır (evet, ben yaptım bunu. evet, üstelik kayıtlı. evet, gerizekalı gibi gözüküyorum). Ama bizim konumuz bu değil. Zaten on yerden onbeş karakter fırlasın, herkes şarkı söylesin, gençlik coşsun hobarey mantığını severim, bu şarkıda da bu doruk noktasına çıkıyor. Tabak çanak dans ediyor, şamdanla çaydanlık şarkı söylüyor, ve bunların hepsi ana karakterin çevresinde dönüyor-evet, dolayısıyla izleyen kız orada olmak istiyor, sonra bahçeye çıkıp dönerek dans ediyor.

İşin ilginç tarafı, hizmetçiler "ah, yaşasın hizmet edeceğimiz biri çıktı, yehu" diye o kadar mutlu oluyorlar ki, Belle Hanım'a bir müzikal sergiliyorlar. Yani zaten genel olarak belli bir zamana kadar her Disney filminde bir "işçisin sen işçi kal" halet-i ruhiyesi mevcut, Cinderella'da da var aynı şey, Fantasia'daki kimi animasyonlarda bile var, ama burada hizmetçiler fazla mutlu yahu. Şarkı çok güzel, sözler de eğlenceli, doğrudur, eşyaya dönüşmüş olan tüm o zavallı hizmetçiler inanılmaz sıkılmışlardır artık, ama bu ne yahu? Kızımız da o kadar okumuş, ama bir "yahu bu ne, hakkınızı arayın biraz, sigortasız da çalışıyorsunuz" demiyor, bir isyana teşvik etmiyor. Homini gırtlak pufidi kandil. Peh.

5-Bare Necessities - Jungle Book




Bare necessities - Jungle Book
Vezi mai multe video din Film »

Bu video üzerine yorum yapmak istemiyorum. Sanırım izlerken en çok mutlu olduğum videolardan biri yahu. Allahım nasıl bir neşedir. Nasıl bir kafayla yapılmıştır. AY AY KAFASINA DÜŞECEK KAYA AY.

Ayrıca, bilirsiniz ki insan kendi dirseğini yalayamaz ve bunu şu an okuyan insanların ancak 10%u dirseğini yalamaya çalışmaktadır, zira zaten gazetelerde, fw maillerde on kere döndüğünden herkes artık denemeyi bırakmıştır. Yarın öbür gün kolunuzda yürüyen karıncayı yemeye çalışırsanız diye diyorum.

Not: Bu şarkıyı Louis Armstrong Amcamız da pek güzel yorumlamıştır.

4- Under the Sea -
Little Mermaid



Bu da bir diğer mutluluk hormonu, Ariel ablamıza denizde hayatın ne kaddar güzel olduğu, suyun dışında işlerin öyle olmadığı, Ariel'e güvendikleri de, çevreye güvenmedikleri anlatılıyor. Hatta işte, Ariel, herkesin bir şeyler çaldığı çılgın bir jam session ile kandırılmaya çalışılıyor, bak burada hayat ne güzel, her gün parti, her gün bir acaiplik, bir ilginçlik, nabacan ki yukarıda deniyor.

Ama işte bunları derken o kadar renkli bir görüntü sunuyor ki, Ariel kaçıp giderken siz oraya gitmek istiyorsunuz. Bunun bir de Kiss the Girl versiyonu var ki, ona bir sonraki sıralamada yer vereceğizdir, o daha da bir acaip, bence.

3- Everybody wants to be a cat -
Aristocats



Everybody wants to be a cat..(Desene Animate:X)
Vezi mai multe video Diverse »

Bu şarkıyı, şarkıyı sevmem açısından, aslında bir numaraya yerleştirmek istesem de, tekrar izlediğimde, nedense emin olamadım. Şarkı olarak hala benim gözümde bir numaradır, ama, hatun kedinin aristokrat tavırları olsun, bas çalmadığı halde patisinin altında bası döndüren kedi olsun, hatta hatun kedinin arp çalarken sağ patisinin mantıksız yeri olsun, bunlar hep beni soğuttu klipten, allah kahretmesin sizi dedirtti. Gerçekten, beyaz kedinin arp çaldığı yerde bir dikkat edin, arpın neresinden sokuyor o sağ patisini öbür tarafa?

O değil de, siyam kedisinin chop sticklerle piyanoya müdahalesini hiçbir şeye değişmem sanırım. Ayrıca, evet, everybody wants to be a cat.

2-Zero to hero -
Hercules



Bu, gerçekten, benim en sevdiğim Disney filmlerinden biri. Bir kere oraya bir Diana Ross & the Supremes türevi koymuşsun, mis gibi olmuş. Geyik potansiyeli zaten varmış, iyice artmış. Evet, asıl hikayeyle bir alakası kalmamış pek, ama sorun edemiyorum, zira zaten çoğu filmde ana efsanenin çok daha dışında Disney versiyonu. Üstelik komik. Üstelik kendince çocuklara hitap ediyorsun, kalkıp karısını aldatan bir Zeus ve Zeus'un gayrı meşru oğlunu öldürmeye çalışan bir Hera resmi çizemezsin. Çizersin, aforoz ederler.

Ama o değil bak. Sen bir videoyu izle. Süper yahu. Herculade ne allah aşkına. Grecian Express ne...

1- Pink elephants on parade - Dumbo



Bu video aslında tamamen duygusal bağım nedeniyle birinci sırada. Yani, tekniği ya da müziği değil olay, şarkıyı da videoyu da çok seviyorum. Ha bunun yanında, şarkıyı da animasyonu da küçümsüyor değilim, bilakis hayranım. Küçükken korkup seyredemediğim bu sahneleri, şimdi arada "ihtiyaç duyarak" açıp izliyorum.

Benden tamamen alakasız olarak, bilgi vermem gerekirse, evet herkese de veririm bu bilgiyi, bu video bir Disney filminde kullanılan ilk saykedelik sahne olarak geçiyor. Zira Dumbo da, adını hatırlamadığım fare de sarhoş orada - gerçi ne içtilerse ben de istiyorum yahu, ühüh... Hatta bütün bu halisünasyonlardan sonra Dumbo kendini ağacın tepesinde bulacak ve uçabildiğini fark edecek diye hatırlıyorum.

What an unusual view! Kalınız sağlıcakla:)

19 Nisan 2009 Pazar

Ne dinleyecektim ben, bi şey dinleyecektim ben...

Bugün Arda beni Jim Morrison'a benzetti, sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Ayrıca şu haftasonu bir sürü güzel insan tanımış ancak hiç ders çalışmamış olmanın mutluluğunu yaşıyorum sanki.

O değil de Korofest başladı ve bitti. Aslında Korofest'le tek alakam BÜMK üyesi olmam ve, evet, Korofest'in logosunu tasarlamış olmamdan geçiyor. Evet evet, ben tasarladım. Hı ne? Kim? Evet, ben. Ben tasarladım. Tasarladım onu ben. Evet....

Sonuç: yüksek megalomanlık. Her yerde lan afişler falan, nasıl mutlu oluyorum. Zaten Remzi'ye de söylemiştim bunu, "uğraşmak zorunda değilsin" dediğinde, "tasarladığım logo her yerde olacak, bundan büyük gurur olur mu" demiştim. Olurmuş, zira buna bir de logonun beğenilmesi eklendi. Özellikle Emir Bey'in logoyu yaptığımı bilmeden söyledikleri sonucu yaşanan ego patlamasında, 3 kişi öldü, 25 kişi yaralandı.

Neyse, madem logoyu tasarladım, çeşitli etkinliklerine katılayım bari (EVET EVET, BEN TASARLADIM LOGOYU; BEN BEN BEN BEN BEN) dedim, Görkem Bey'i de ikna edip önce rock korosunun akustik konserine, sonra da Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nin korosunun konserine teşrif ettim. Rock korosu baya Nirvana Unplugged havası yaratmış, mumlar, şamdanlar, gerçi biz bizeydik ama neş'e doluyduk, solistlerin sesinin az duyulması dışında (ki genelde tam tersi olur) bir sorun yoktu. Abant İzzet Baysal Üniversitesi ise gerçekten çok güzel bir konser verdi. Koristlerin seslerini kontrolü olsun, yarattıkları ses dengesi olsun, orkestrayla uyum olsun, hebimiz pek etkilendik. Gerçi şef biraz emekleri küçük görür gibi bir havaya sahipti sahnede, çok hoşlanmadık, ama bu koronun başarılı olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.


O kadar müzikle dolu insanlardık, o kaddar enteldik ki, söz konusu konserlerin akabinde Yora konserine koştuk. Barış Hoca gelmemişti, ama tanıdık çoktu (hayır, konser başarısını/konserden alınan keyfi tanıdık sayısıyla ölçmüyorum). Ben yine fotoğraf çekeyim derken elbet konsere dair birçok detayı kaçırmıştım, yine de Yora'yı her dinlediğimde daha çok sevdiğimi tekrarlayabilirim. Buna ek olarak, aynı gece çıkan Kutu adlı oluşumu da sevdim, beklentilerimden çok daha farklıydı performansı. Onları neden çekmedim? Sanırım üşendim, ondan olsa gerek. Ya da dinlemek istedim. Ya da bilmiyorum. Ama güzel müzik yapan güzel insanlardı onlar da. Hem konserin, hem de konser sonrasında Uygar'la takılmalarının kayıtları olsa ve dinlesek, ne güzel olur ki.

Yora konserine dair bir şeyler daha koyayım buralara, Görkem Baba'nın yavaştan blogunu oluşturmaya başladığı müjdesini de vereyim ve bu yazıyı sonlandırayım artık. Yaz yaz nereye kadar:)



Sonradan eklenen not: Yahu yavaştan mavaştan diyordum da, Görkem ben bu satırları yazarken ilk yazısını yazmış ki. Hayırlı uğurlu olsun diyorum ona buradan:)

18 Nisan 2009 Cumartesi

Hıtırellez

1-(Geç kalmış olsam da şunu yapmam lazım)

Sosyetenin asi gençlerinden Noyan Sağlam, İzmir-Istanbul uçağında objektiflerimize yakalandı. Gergin tavırlarıyla dikkat çeken Sağlam nereye gittiğini söylemezken, uçaktan iner inmez koşar adımlarla dış hatlara ilerlemesi "yurtdışında gizli bir buluşma" ihtimalini akıllara getirdi.

O değil de, Allah kolaylık versin.. Piyade seni:)

2-Bu hafta hıdrellezle tek alakası HITIR diye okuyunca eğlence yaratması olan HTR sınavına toplu çalışmalar yaptık, kalabalıkça bir ekip. Zeka düşüşleri yaşanmadı değil elbet, normal olarak, nitekim aynı düşüşler sınava kadar öyle bir devam etti ki, kimsenin sınavı über geçmedi, çalıştığımız halde. Yine de Barış Zeren'i yaptığı sınavdan ötürü değil (zira gayet mantıklı bir sınavdı), dün Yora konserine gelmediği için kınıyorum. Heves etmiştik halbuki cümleten:)

3-Evet, dün Yora'nın konseri vardı. Hatta Korofest de vardı. Ama onlardan yarın bahsederim artık.

4-Galip Tekin'in doğumgününü kutladık ehihi...

5-Galip Tekin'den çıkıp kendimizi çimlere attık, atmadık değil hani. Emir bey, sağolsun sanatsal fotoğraflarıyla günümüze neşe katarken, yanıbaşımızdaki ritm atölyesi de (ay lav yu marullar) ayrıca hoş oldu. Ortamda depresyona girenler, gayet neşeli olanlar, bira içenler, uzaktakiler, yakındakiler, hippiler ve saire, cümleten mevcuttu. Ve senenin başından beri ilk defa doğru dürüst çimlere oturan biz mutluyduk efenim. Uzun zamandır ilk defa bu kadar malzeme bulan ben, sanırım daha da çok mutluydum, ehih.


12 Nisan 2009 Pazar

Doğumgünün kutlu olsun!


Babam 50. yaşına basarken fark ettim ki, bir 10 sene sonra hayatının yarısını benimle uğraşarak geçirmiş olacak, şu anda bile yarısına yakınında ben varım. Ama o, ben gözümü açtığımdan beri var, bu çok güzel bir şey değil mi?

Canım babacım, doğumgünün kutlu olsun!

Dipnot: Babamın doğumgünü bir yana, canım ailem, sizi çok seviyorum.

6 Nisan 2009 Pazartesi

Yine Sirkeci hep Sirkeci


Demiştim ya, zamanın durduğu dükkan gördük diye. İşte burası orası, bu amca da zamanı durdurmasa da yavaşlatan amca. Ve ben bugün 3 kere girdim dükkana, sonuncusunda bir 20 dakika oturdum bile, düşünün artık. Oturunca kitleniyorsunuz zaten, siz de zamanla birlikte katılaşıyorsunuz . Bu iyi mi kötü mü bilemedim, ama gözlüğüm güzel olmuş, ellerine sağlık:) (Not: Tam anlamadım, ama adam 51'den beri oradaymış sanırım, aynı dükkandaymış. Tarihte bir belirsizlik olabilir, tekrar ettirmeye utandım.)

Ayrıca makineyi alır almaz çektiğim ilk modellerimden olan Görkem'i hazır yakalamışken yine kitledim. Uzun zamandır kimseyi bu kadar rahat kitleyemiyordum fotoğraf konusunda, iyi oldu, rahatladım ben de. Gerçi Görkem'i de çok kitleyemedim, vicdanım el vermedi, yine de kendisine teşekkür ediyorum buradan hem modelliği, hem de Sirkeci macerasına da eşlik ettiği için.

Bir de dişi insanlarda ayakkabı almak ile mutluluk ilişkisi araştırılıyor değil mi? Araştırılmıyorsa da ben araştıracağım sanırım. Evet.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Laylaylay

  • Dün gece dokuzda yattım, sabah da beşte kalktım. Neden diye sormayın, bilmiyorum. Sanırım uykum geldi ve uykum kaçtı.
  • Alınız size geçmişten gelen bir fotoğraf. Geçmiş dediğim de 3 hafta önce falan.
  • Filmlerimi banyo ettirdim pek mutluyum, bir de taramak için Akif Bey'den haber bekliyorum. Değmeyiniz keyfime. Remzi de sanırım rubik küpüyle oynuyordur mutlu mutlu. Yok yahu, fosur fosur uyuyordur şu an.
  • Biz zamanın durduğu dükkan gördük. Gerçekten. Gittiğimiz gözlük/saatçide onbeşbin tane saat vardı, saatler çalışıyordu, ama zaman akmıyordu. Sırf ortamına verdim anneannemin gözlüğünü, orada değişecek camları.
  • Filmlerimi banyo ettirdim ya, bak gerçekten mutluyum. Durup durup açıp bakıyorum. Hatta bir heves fotoğraflarını çekip photoshopta negatife bile çevirdim. İşe yaramıyor değil, en azından fikir veriyor ahaha.

Ahah, yaşadığım sefalete bak, Allah kahretmesin...

  • O değil de Sirkeci'de, Hayyam Pasajı'na giderken bir baklavacı var. Ama köşedeki büyük olanı demiyorum, onun yanında, ufak, dar bir dükkan. EKMEK KADAYIFI YİYİN ORDA. Sonra Taksim'e kadar koşun (çok güzeldi ühühü..).
  • Mendiller odamı ele geçirecek...
  • Cuma günü Lemur olarak Kadıköy'deydik, Deniz Hanım'ın muhteşem rehberliği ışığında gezdik, sahilde yürüdük, donduk... Arada zeka seviyemiz düştü, hatta "şarkıya uygun koşu" diye bir şey keşfettik, bir nebze ısındık. Hayır, sen çık sahnede "unutayım derkeeen kuruttum hayalleerriiiii" de, "saklanırım beni almaaaa" de, depresyona gir, ondan sonra şarkıya uygun koşacakmış. Böyle tutarsız grup görmedim, ama seviyorum lan.
  • Lemur demişken, Ergin bu blogumu çok gereksiz buldu. Hiç bozulmadım, aksine onayladım kendisini, gereksiz zira:)
  • Çizilecekler: Naber? tişörtü, Meh tişörtü, hatta Magic the Gathering mana serisini bi daha çizem ben...
  • Bugün beşte kalktım ya. Altıda bir daha yatayım dedim, uyuyamadım. Alt buçukta giyinip çıktım, Etiler'de yürüdüm. Etiler'in garip bir yer olduğuna karar verdim. CANLI ISTAKOZ DÜKKANI VAR YAHU. Gerçi bu garip bir şey değil ama sabahın köründe ara sokakların birinde önünüze çıkınca afallıyorsunuz.
  • Bir de biri taksicilere, taksiye binmek istediğimiz zaman zaten elimizi kolumuzu kaldırıp işaret ettiğimizi, bize "abla geleyim mi? abla? abla taksi?" konulu korna çalmalarının GEREKMEDİĞİNİ rica ediyorum söylesin.
  • Siz bilmezsiniz, biz 7pf2p olarak Boğaziçi'nde konser verdik. Ne de güzel verdik pek de güzel verdik. Buyrunuz bu da bise çıkmış, Echoes çalan ve 2,5 saat ara vermeden çaldığı için yorulan 7pf2p:

Not: Fotoğraflar için Södö'ye çok teşekkürler yahu.

2 Nisan 2009 Perşembe

EPIC RELIEF

Öncelikle "epic" kelimesini hayatıma katmış olan Dünyacan'a selam ederim. Gerçi o okumaz burayı ama olsun.

Yaklaşık 15 dakika içinde, böyle ekrana bakarken geriye doğru yatağa devrileceğim, eğer bu devrilme 1,5 saniye sürüyorsa muhtemelen ilk yarım saniyede bayılmış olacağım ve eğer bazen olduğu gibi beynim bana oyun oynamazsa gayet güzel mışıl mışıl uyuyacağım.

Son enerjimi tüketmekteyim, ama sakıncası yok, rahatım:)