29 Aralık 2008 Pazartesi

Ayşegülnazcan odasının kapılarını Blogspot'a açtı...

(Yazarken dinlenen: Strawberry Alarm Clock'un, madem 60larda kurulduk, o zaman niye çok sesli, tütsülü sitarlı, hipi hipi şarkılar yapmıyoruz ki konulu "Incence and peppermints" albümü. Evet, odamda tütsü yakıyorum.)

Bir yandan pencereden Uçaksavar'ın yavaş yavaş karlar altında kalmasını izlerken, bir yandan da odamdaki ağır tütsü kokusunu camı açmadan nasıl azaltabilirim diye düşünüyorum, pes edip camı açıyorum. Ayrıca sırf kapılarını Blogspot'a açabilmek için odamı topladım, ki benim için yatağımı toplamak bile dert, düşününüz artık...

Kapıdan ilk girdiğinizde sizi karşılayacak olan manzara bu işte; solda raflar, biraz ilerisinde de çalışma masası. Evet, dikkatli bakarsanız bilgisayarımın ötesindeki mendilleri ve kolonyayı görebilirsiniz, evet, burnu akan ve kimi zaman başı ağrıyan bir insanım. Masa lambası niye duvara bakıyor derseniz, "ışığı duvardan yansıtıyorum, daha güzel oluyor" gibi entel bir cevap alabilirsiniz ama büyük yalan olur; sadece fazla ısıtıyor lamba. Pişiriyor biraz.

Ayrıca yine masada kütüphaneden aldığım kitaplar, ketıl adı verilen über icat, az önce bitirmiş olduğum biranın kutusu, deodorant, parfüm, dudak kremi ve bilimum alakasız şey de yine masa üzerinde görülebilir. (Ortadan sarkan siyah bıdıyı soranlara gelsin: fotoğraf makinesinin çantasının hedesi...)

Kapıdan girip, asıl işlevi yatak olan, ancak genelde koltuk olarak kullanılan mobilyaya oturduğunuzu farz edersek göreceğiniz manzara ise buna benzer bir şeyler. Duvarda unutmamam gereken, ama yazdığım halde unuttuğum şeyler, bir takvim ve syllabusların bulunduğu bir zarf var. Sol taraftaki raflara bilahare değineceğim elbet, ancak sağ taraftakileri en güzel bu foto üzerinden açıklayabilirim sanırım.

Efenim, sağdan sola giderken ilk raf, bilimum boyanın, posterin, cdnin, dvdnin falan bulunduğu raf. Yani aslında nereye koyacağımı bilmediğim, göz önünde durmasını istemediğim, ama ulaşabileceğim bir yerde olması gereken her şey orada. Ek açıklama gerekirse; yeşil oyuncak son zamanlarda pek göremediğimiz 7pf meendizi Hakan'ın bana doğumgünü hediyesi, Archers şişesinin açıklaması ise: "Bir şişe rafta durur beni bekler".

İkinci raf ise fotoğraf rafı, yani ana makinem eos 400d'nin, ve diğer analog makinelerim Lubitel 2, Agfa Silette 2 ve Kodak Ektralite 10 'un, ek olarak bilimum filmin ve aksesuarın bulunduğu yer. Ayrıca aynı rafta bilimum naylon poşet falan da duruyor, neden bilmem. Sistem öyle oturmuş:)

Evet, sol tarafınızda rafları görmektesiniz. İlk rafta havlu ve çarşaflar var, geçiyorum, ikinci rafta da bir atkı-bere-şapka-eldiven çılgınlığı yaşanıyor. Merak edenler için söylüyorum (biliyorum çok ediyorsunuz ve cevaplamazsam gece uyuyamayacaksınız, ama size bunu yapmayacağım, güzel rüyalar görün istiyorum), evet, hemen hepsini en az iki kez giymişliğim/takmışlığım oluyor sene boyunca. Evet, atkı, bere çok seviyorum.

İkinci raf kozmetik, toka vs. Orada bol bol saç şekillendirici, makyaj malzemesi, toka, saç bandı falan gözükse de aslında %20sinden fazlası pek kullanılmıyor-ki bu "hahayt, hiç de bakım malzemesi kullanmam" değil, "belirli malzemeleri çok kullanıyorum, geri kalanını pek kullanmıyorum" anlamına gelir. Tamam, bakımlı bir insan değilim o kadar, ama kullanıyorum az çok bir şey. Ühü...

Ve en sevdiğim raf: Çay/kahve/abur cubur. O fincanların hepsi benim-ki en sevdiğim mavi ve diğerlerine göre nispeten daha küçük olan, Pingu'lu fincan. O rafta mate, yaban mersini, "indian spice", "soft cashmere", yeşil çay, siyah çay ve filtre kahve mevcut. Ayrıca yine nezle olduğuma dair bir belge isterseniz, biraz dikkatli baktığınızda Strefen'i görebilirsiniz (pastil). Hatta iyi bir çocuk olursanız şirinleri bile görebilirsiniz bence. Bence.

Son olarak; dolap. Girişte hemen sağda bulunan bu dolap, içinde oldukça karışık bir şekilde benim ayakkabılarımı, pantolonlarımı, çantalarımı ve gömleklerimi cümleten barındırdığı gibi, görüldüğü üzere aynı zamanda bir askı; zira odada montumu yahut havluları falan asabileceğim başka bir yer yok (dolabın içine de asabilirim ama askıya asıp geri koymaya üşeniyorum).

Duvara yaslı gördüğünüz şey de, tahmin ettiğiniz üzere, bas gitarım. Hemen yanında, orada gözükmese de bir resim çantası ve laptop çantası durmakta-kabul ediyorum, nereye sokacağımı bilemediğim çantalar oralarda hep. Yukarıdaki kapaklı dolaplarda da bilimum kazak ve tişört kuzu kuzu yatıyor.



İşte Ayşegülnazcan odası böyle bir şey sayın seyirci:)

3 yorum:

Emir Bey dedi ki...

gitgide blogger oluyorsunuz

operadaki fantom dedi ki...

olmamalı mıyım?

Adsız dedi ki...

skandal