Madem sıkıntılı haller söz konusu, ve madem biz de meşguliyetlerden kaçmaya eğilimliyiz, Milano'dan bir Erel ithal etmeye ve bir süre kendisini ağırlamaya karar verdik. Gerçi benim için bir şey değişmedi, ben hala aynı eğilime sahibim, ama iki Ece de "Eceler Festivali"nden çıkıp gerçek hayatlarına geri döndüler.
Gülmeler eğlenmeler zaten baki, ama bu ufak tatilin ana teması daha çok huzurdu sanırım, bir de çeşitli terbiyesizlikler. Bunda Erel'in yorgunluğunun, bizim de tembelliğimizin etkisi oldukça fazla tabii ki, yine de pazar günü evden çıkıp Westergasfabriek'teki A Perfect Day sergisine gitmeyi başardık.
Ara not: Sergide güzel fikirler, çok hoş illüstrasyonlar mevcut. Ama bence serginin en güzel yanı modern sanata dair çok güzel bir küfür isteği uyandırması. Sanatın sadece ironik sloganlara dönüştüğünü ve bu sloganların sunumunun da herhangi bir estetik taşımadığını görüyor, "iyi de abi neden?" diyorsunuz. Ben bunu kaldıramıyorum. İnanılmaz sinirleniyorum sanatçı olmanın bu kadar kolay olduğu noktada. (Güzel fikirlere sahip olduğunu düşünen insanlar olarak) Hepimiz kendi çapımızda debeleniyoruz ve çoğumuz da sergilenmeye değecek şeyler yapmıyoruz, bunu kabullenmek bu kadar zor olmamalı.
Ara not 2: Sergide iyi parçalar var, kötü parçalar var, saçma parçalar var. Sanata saçma dememek lazım, sanat olarak görebilsem demem de zaten.
Gülümsemelere gülümseme katan başka bir olay ise Erel Hanım ile eve yürürken hödört diye Can'a rastlamamız oldu. Kendisi de bir arkadaşını ziyarete gelmişti, o anda ise Hilversum'a, evine dönmekteydi. Kolayca bizimle gelip çay içmesi gerektiğine inandırdık, bolca muhabbet ettik, birbirimize müzikle ilgili vaatlerde bulunduk.
Sonuç olarak, fotoğraflardan da göreceğiniz üzere, Erel Hatun sürekli gülüyor. Önemli olan da o zaten:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder