13 Mart 2009 Cuma

That person over there is a person too...

Odaya girerken fark ettim ki blog yazma olayı eğlenceden çok göreve dönüşmeye başlamış benim için. Gerçi bunu seslendirmek böyle olduğunu kabul etmek oluyor sanırım, belki söylemeseydim, düşünmeseydim ALLAHIM BLOG YAZMAYI NE KADAR ÇOK SEVİYORUM diye hayatıma devam edebilirdim. Sevmediğimden değil, hastasıyım blog yazmanın, ama şu an ne yazsam zorlama olacak gibi geliyor.

Bugün onu söyledim Remzi'ye, kafamı sağdan sola çevirinceye kadar dört hafta geçti ve ben hiçbir şey anlamadım. "Zaman ne kadar hızlı geçiyor, ben de ne güzel yetişemiyorum" edebiyatı yapmak istemiyorum, ama durduğum yerden zamanın hareket ettiğini görmenin güzelliğini hissedebilmiş değilim. Bunu "görebilmek" güzel olmalı, halbuki şimdilik sadece canımı sıkıyor. "Hiçbir şey yapmıyor olma hissi"-"bunun ifade edilmesi"-"akabinde gelecek dayak" üçlüsünden ötürü şikayet de edemiyorum, susup oturuyorum.

Diyorum ya, ben duruyorum, yaptığım hiçbir şey de ben yapmışım gibi durmuyor. Öyle, topyekün, çevremden geçip gidiyorlar, hoş. Yaptıklarımın o kadar dışındayım ki içinde olduğum bir şeyler olsun diye her hafta kendime yeni bunalım konusu seçiyorum, çok eğlenceli oluyor. Hani bu yazdığım cümleler bile bir tuhaf, saçma.

Aptal aptal gülüyorum her şeye. Emir Bey'i izlemeye gidemedim, kendisinden özür diliyorum buradan. Remzi'den de özür diliyorum, keyifli keyifli sigara içirtmediğim için, tekrar. Özür dileyeceğim/teşekkür edeceğim çok şey mi var, yoksa ben özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi mi seviyorum, ya da fazla mı gerginim, bak onu da bilemedim şimdi. Mantıksız değilim ama, onu kabul etmiyorum. Gülmeye devam ediyorum.

Bohem/bunalım/ergen yazılarla her dalga geçişime de kapak olsun bu. Gülüyorum yine, ne yapayım:)

1 yorum:

Emir Bey dedi ki...

özür dileyecek bir şey yok azizim çok yakında mavi büyücüler yollaycağım size kayıt baya şekil kayıt oldu hem de