(Cem bey, burada kendimi dışlamıyor, sadece benim zaten İzmir'de olduğumu, sizin buraya geldiğinizi vurguluyorum. Vallahi çok seviyorum sizi. Ühühü..)
Geleneksel 7 pink floydlar ve 2 Prenses konserlerinden birini bu haftasonu gerçekleştirmiş bulunduk, ama gelenekselin dışına çıkarak (ya da iddialı bir lafla; zincirlerimizi kırarak) söz konusu konseri İzmir'de verdik. Ben konserden bir hafta öncesinden itibaren İzmir'deydim zaten, aile saadeti yaşamaktaydım, hatta konserden 3 hafta sonrasına kadar da aynı yerde sabittim; ancak grubun geri kalanı İstanbul'dan İzmir'e geliyordu.
8 saat falan süren bir yolculuk ardından 6 Pink Floydlar (Ceki Bey bir gün önceden gelmişti) ve Görkem (ses meendizi) İzmir'de, soundcheck amacıyla Bios'taydı. Gözler yarım kapalı, herkes yorgun, herkes uyumak üzere-ki öyle bir enerjisizlik mevcut ki öğlen 11de kalkmış olan benim bile uykum var. Amaç soundcheck bitsin de otele dönsünler, uyusunlar, uyanıp konsere gelsinler. Olmuyor öyle tabii, soundcheck bittiğinde saat sekize yaklaşıyor, yemek de yiyince uyku yalan oluyor, sadece bir nebze dinlenme umudu kalıyor.
Bu arada ben bir Spark görüyorum, ki zaten bahsetmiştim kendisinden. Ama sırf koyduğum über sanatsal fotoğrafını protesto ettiği için daha sanatsal fotoğrafını koyacağım buraya. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden; (yeni bir isim verdim sanaa..) bu fotoğrafı koyabilmek için yani, evet, Spark'tan bahsetmek zorundayım:).
Konser sanırım seyirci açısından, bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, en başarılı konserdi. Asla dışarıdan nasıl duyulduğumuzu/nasıl göründüğümüzü bilemem ve ne kadar gaza gelirsem geleyim, kayıtları dinlediğimde çotank diye yere düşen egomun sesini duyarım, ama, evet, gerçekten sahnede en keyifli olduğum konserlerden biriydi. Seyircinin bizi gaza getirmesi, bizim seyirciyi gaza getirmemiz, karşılıklı bir coşumcu ruh halleri, şarkıları hep bir ağızdan söylemeler... O ruh halini nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Hele ki konserin ikinci bölümünde baya baya hopladım zıpladım keyiften (evet, pink floyd söylerken hoplayıp zıplıyorum, böyle manasız bir insanım ben).
Hazır İzmir'e gelmişken bari çılgınca eğlenelim diyen 7 Pink Floydlar, 1 Prenses ve 1 Görkem, ertesi gün kendini elbet Kıbrıs Şehitleri'ne atmıştı. Alkolün tüm kötülüklerin anası olduğunun kanıtı olan gecede, gecenin ayık insanlarından biri olarak, neler yaşandığını sanırım yazmamalıyım. Ya da yazsam mı... Yazmayayım:)...
Öğlen uğurlamak amacıyla cücelerimizin kaldığı über lüks Beyond Hotel'e gittim, ahali zaten yeni uyanmış, portakal suyunu yeni sıkmaktaydı. Yaklaşık 2 saatlik bir muhabbet, geyik, bir önceki geceyi anımsamalar, utanmalar, gerinmeler, kaçış planları, kalış planları ve benzeri diyaloglardan sonra muhteşem bir "tatil"in sonuna gelindi; 6 Pink Floyd ve 1 Görkem, İstanbul'a doğru yola çıktı... Ki Bios'un bu tatilin güzelliği adına yaptığı her şeye, bütün ağırlamaya da değinmek zorundayım, sanırım daha misafirperver olamazlardı.
Bitti sanıyorsunuz, yo dostum yo, Taha İzmir'de kalmıştı zira, kendisini bir nebze de İzmir'in diğer yakasında ağırlayalım dedik. Kendisiyle psikolojinin ve bilimin geleceğini tartıştık, donut adı verilen bıdılara anlamlı bakışlar attık, yağmur yüzünden bir süre hareket edemeyip, sonra eve vardık ve kendimizi deniz ürünlerine verdik (ha?). Sonuç şudur ki; Taha'ya İzmir il sınırları içinde, dünya üzerindeki hemen hemen her iklimi yaşattıktan sonra, bu sabah kendisini memleketine yolladık. Hiç sevmezdik zaten bu adamı:) (Not: bu abimiz gayet afacan bir cüce olmakla beraber, bu fotodaki gibi ebil değildir, gayet sevimli bir abimizdir.) (Hatta durunuz normal halini de koyayım.).
Not: Lemur ikinci konserini Dogzstar'da verecek! (Evet, bu bir düzeltme. Nasıl bir algı varsa bende, konseri direkt Peyote'ye yabıştırıvermişim. Aslında içimde "Bana ne ki, sen bana Peyote dedin amağğ, hıh" diyerek bütün suçu Deniz'e atma isteği var, ama engelliyorum, zira benim de zekam düşük, ve muhtemelen, dediğim gibi, konser olgusunu peyote olgusuna oturtuvermişim. Hoş değil böyle şeyler.)
Bu arada ben bir Spark görüyorum, ki zaten bahsetmiştim kendisinden. Ama sırf koyduğum über sanatsal fotoğrafını protesto ettiği için daha sanatsal fotoğrafını koyacağım buraya. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden; (yeni bir isim verdim sanaa..) bu fotoğrafı koyabilmek için yani, evet, Spark'tan bahsetmek zorundayım:).
Konser sanırım seyirci açısından, bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, en başarılı konserdi. Asla dışarıdan nasıl duyulduğumuzu/nasıl göründüğümüzü bilemem ve ne kadar gaza gelirsem geleyim, kayıtları dinlediğimde çotank diye yere düşen egomun sesini duyarım, ama, evet, gerçekten sahnede en keyifli olduğum konserlerden biriydi. Seyircinin bizi gaza getirmesi, bizim seyirciyi gaza getirmemiz, karşılıklı bir coşumcu ruh halleri, şarkıları hep bir ağızdan söylemeler... O ruh halini nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Hele ki konserin ikinci bölümünde baya baya hopladım zıpladım keyiften (evet, pink floyd söylerken hoplayıp zıplıyorum, böyle manasız bir insanım ben).
Hazır İzmir'e gelmişken bari çılgınca eğlenelim diyen 7 Pink Floydlar, 1 Prenses ve 1 Görkem, ertesi gün kendini elbet Kıbrıs Şehitleri'ne atmıştı. Alkolün tüm kötülüklerin anası olduğunun kanıtı olan gecede, gecenin ayık insanlarından biri olarak, neler yaşandığını sanırım yazmamalıyım. Ya da yazsam mı... Yazmayayım:)...
Öğlen uğurlamak amacıyla cücelerimizin kaldığı über lüks Beyond Hotel'e gittim, ahali zaten yeni uyanmış, portakal suyunu yeni sıkmaktaydı. Yaklaşık 2 saatlik bir muhabbet, geyik, bir önceki geceyi anımsamalar, utanmalar, gerinmeler, kaçış planları, kalış planları ve benzeri diyaloglardan sonra muhteşem bir "tatil"in sonuna gelindi; 6 Pink Floyd ve 1 Görkem, İstanbul'a doğru yola çıktı... Ki Bios'un bu tatilin güzelliği adına yaptığı her şeye, bütün ağırlamaya da değinmek zorundayım, sanırım daha misafirperver olamazlardı.
Bitti sanıyorsunuz, yo dostum yo, Taha İzmir'de kalmıştı zira, kendisini bir nebze de İzmir'in diğer yakasında ağırlayalım dedik. Kendisiyle psikolojinin ve bilimin geleceğini tartıştık, donut adı verilen bıdılara anlamlı bakışlar attık, yağmur yüzünden bir süre hareket edemeyip, sonra eve vardık ve kendimizi deniz ürünlerine verdik (ha?). Sonuç şudur ki; Taha'ya İzmir il sınırları içinde, dünya üzerindeki hemen hemen her iklimi yaşattıktan sonra, bu sabah kendisini memleketine yolladık. Hiç sevmezdik zaten bu adamı:) (Not: bu abimiz gayet afacan bir cüce olmakla beraber, bu fotodaki gibi ebil değildir, gayet sevimli bir abimizdir.) (Hatta durunuz normal halini de koyayım.).
Not: Lemur ikinci konserini Dogzstar'da verecek! (Evet, bu bir düzeltme. Nasıl bir algı varsa bende, konseri direkt Peyote'ye yabıştırıvermişim. Aslında içimde "Bana ne ki, sen bana Peyote dedin amağğ, hıh" diyerek bütün suçu Deniz'e atma isteği var, ama engelliyorum, zira benim de zekam düşük, ve muhtemelen, dediğim gibi, konser olgusunu peyote olgusuna oturtuvermişim. Hoş değil böyle şeyler.)
6 yorum:
kabul edilesi bir durum bu. evet. 7 Pink Floydlar 1 Prenses ve 1 ses meendizi oradaydı. 1 Prenses Nil İpek Hülagü'dür. O bu grubun pilen sesidir. evet. kabul ediyorum. sevgi denen minik kedi benim de yüreğimde mır mır etmektedir. hayatta her şey karşılıklı değildir ama bu karşılıklıdır.
ehehhe
ben düşündüm de, başlık şöyle olsaydı anlamlı olurdu "7 Pink Floydlar ve 1 Görkem İzmir'e Geliyorlar!". Çünkü şu anki başlık durum bildiren bir cümle, yani "7 Pink Floydlar ve 1 Prenses ve 1 Görkem İzmir'de!" şekli caizdir. Dün gece bu nedenle uyuyamadım da...
Ama gelmiş gitmişler, üstelik konu da İzmir'deki varlıkları üzerine. Yani Ayşegül Lunaparkta gibi bir şey, halbuki kitapta geçmişte olan bir olay anlatılıyor ve hatta Ayşegül sonunda evine bile dönüyor:)
Uyuyalım, uyutalım.
cucesin evladim sen, cucesin. yok sana yorum falan.
sensin jüje. gosip herif. kolu kapılasıca.
Yorum Gönder