27 Haziran 2008 Cuma

Başlık yoksunu yazı

Dayıyla babanın maç heyecanı bambaşka...


Neşeli bir fotoğrafla başlamış olsam da aslında ailenin toplanmış olmasının nedeni o kadar neşeli değildi. Tabii burada ailenin toplanmasından kasıt dayımla babamın bir araya gelmesi değil, İstanbul'dan, Bodrum'dan akrabaların gelmesi (onlar da aslında fotoğrafa göre sağ tarafta bir yerlerde yemek yemekteler o esnada).

Dedemin haftanın ilk günü sabah saatlerindeki ani vefatıyla bütün akrabalar ve dedemin bütün arkadaşları İzmir'e geldi. Cenaze, dua, misafirlerin karşılanması, helva derken 3 gün geçti. Anneannemi evinden ve dedemin düşüncesinden uzak tutmak için herkesi bizim eve davet ettiğimiz gün de maça denk geldi.

Ama bu blogun bir lunapark olduğu düşünülürse, benim burada cenazeyi ve ölümü anlatmayacağım tahmin edilebilir. Onun yerine bütün bu haftaya dair az çok eğlenceli/tuhaf detayları belirteceğim burada.

  • Bu haftaya dair en komik şey bence telefonların zilleriydi. Benim telefonumun zili günün anlam ve önemine biraz daha uygunken (Ain't no sunshine when she's gone -> she??), bütün o tekno-disko melodilerin yanında saçmalık konusunda annemin zil sesi zirveye oturdu; Frank Sinatra'dan Cheek to cheek. Bilmeyenler ya da hatırlamayanlar için sözleri: "Heaven, I'm in heaven, and my heart beat so that i can hardly speaaak..." Özellikle annemin telefonunun ölüm haberinin akabinde çaldığını düşünürseniz olaydaki tuhaflığı görebilirsiniz.
  • Anneannem çok sevmediğimiz bir akrabamızla konuşuyor-söz konusu akraba dişi. Aklı başka yerde olduğu için şöyle bir cümle kuruyor; "Necil de seni çok severdi, siz ikiniz beraber çok sevişirdiniz..." Ortamda olan annem ve benim sinirlerimiz bozuluyor, kopuyoruz... Anneannem ağız oynatarak "beni rezil ettiniz" diyor ve elinde telefonla diğer odaya kaçıyor.
  • İlk gece kimse uyuyamamış evde-ki bu normal sonuçta, özellikle anneannem için. Ama keşke evde kalan herkes uyuyamadığı için birbirini suçlamasa. Anneannem, "halan horlamaya başladı, teyzen de uyuyamayınca beni muhabbete tuttu, kanlı soykırımdan bahsetti, uyutmadı" derken bu durum teyzeme göre şöyle gelişiyor: "ya halanız nasıl horluyor, uyuyamadık tabii ikimiz de, anneannen de uyuyamadı, muhabbet ettik sabaha kadar...". Bu arada kanlı soykırım adı verilen olay iki teyze arasındaki -aslında çok komik- bir kavga. Ancak uzun ve alakasız bir muhabbet olduğu için buraya yazmıyorum.
  • Peki ya anneannemin dua esnasında annemin ayaklarının çıplak olduğunu görüp kızması, ve bakışları ve mimikleriyle "çabukkk ayağına bi şey giy" diye azarlaması, annemin de çocuk gibi kuyruğunu kıstırıp ayakkabılarını giymesine ve bunu gören teyzemin gülmeye başlamasına ne demeli sayın seyirci?
  • Oturup da kalkmayan misafirleri saymıyorum zaten. Ancak gelen öğretmenin (muhtemelen edebiyat öğretmeniydi) son derece yumuşak ve ninni gibi bir ses ve fazla düzgün bir diksiyonla yaklaşık bir saat boyunca yan apartmandaki intihardan bahsetmesi... Herkesin uykusunun gelmesi, ama kimsenin yerinden kıpırdayamaması... Sırayla (önce ben olmak üzere) herkesin içerdeki odalara gidip geri gelmemesi-başka bir deyişle orada sızıp kalması...
  • Daha nice akrabaya dair nice muhabbet. Çoğunu hatırlayamıyorum artık:)...
  • Yazıya canım dedemin bir resmiyle son veriyorum. Umarım her neredeyse rahat ve mutludur...


2 yorum:

Emir Bey dedi ki...

Başınız sağolsun Nil İpek,
Allah rahmet eylesin.

operadaki fantom dedi ki...

teşekkür ederim çok emircim.