
Uzun zamandır Lemur insanlarıyla "bir yerlere kaçacaktık", anjak "herkes" gelemediği için yapamıyorduk. Söz konusu insanları hiç evimde ağırlamamış olduğumu da düşününce (gerçi Deniz geldi çok kez), "E hadi gelin bana" demek farz olmuştu.

Ergin Beyler, 'stüdyoda çay saatini tek çeşit abur cuburla geçiştiremeyeceğimi, bu tarz numaralarını yemeyeceklerini' hatırlatınca ben de kendimi mutfağa adadım, ayıptır söylemesi bir patatesli tart, bir de portakallı-çikolata parçalı kek yaptım, sonra da yaptığım şeylerden çok onların primini yedim. Deniz Hanım'ın da getirdiği sigara börekleriyle çeşit sayısı üçe yükselmişti, daha ne olsundu.
Bu arada bunu da denedik, oldu lan... Gecenin sonunda Uygar'a saygımızı yitirmiş, Ergin'i de gruptan atmaya karar vermiştik, ne yazık ki bu kararlar hava muhalefeti nedeniyle ertelendi. Zira Ergin gidebilmiş olsa da, fırtına nedeniyle Deniz ile Uygar geri dönmüşlerdi, ben ise gayet pijamalarımla, adeta bir teyze modunda salonda meyve soymaktaydım... Ama tabii ki bunun yerine hep beraber çekilmiş olduğumuz son fotoğrafı koyacaktım...

Dün ise Görkem'le büyük bir hevesle derslerimizi ayarlayıp Galip Hoca'yı görmeye gittik, ancak Galip Hoca öğleden sonra demesine rağmen sabahtan okula gidip geri bile dönmüştü. Yapacak bir şey olmadığından kelli, Emir ve Emre Beyler ve Ilgın Hanımlar ile manzarada çay içer bulduk kendimizi. Galip Hoca gelmedi, boynumuzu büküp derse döndük biz de....


Akşam babam geldi asıl, nasıl özlemişim anlatamam. TOSFED yemeğinde kavalyelik eyledim kendisine, bu sabah da gitti. Kafamda hala yılbaşı için İzmir'e gidip gitmemek var. Başka şeyler de var kafamda, onları çözmek için çaba sarf etmek zorundayım, ama bir çözüm görememekle beraber, çabayı anlamsız bulduğum bile söylenebilir şu an. Bir de çok açım be...