25 Kasım 2009 Çarşamba

Kişisel "Abi ne yaptınız siz?" dedirten albümler listesi, vol.1

8-9 saatlik otobüs yolculuklarında insan ne düşüneceğini şaşırabiliyor bazen, ben de, neden bilmiyorum, "Abi ne yaptınız siz?" dedirten albümleri düşündüm yolda. Gerçi yolculuğun 80%inde uyuyabildim, hatta üzerine su dökülen koltuğumun (yanımda oturan abla ve elinde suyla uyuyakalışı sağolsun) üç günde kuruyacağına dair muavinle muhabbet bile ettim rüyamda. Ama yine de boş kalınca insan boş şeyler düşünebiliyor...

Neyse diyeceğim o ki, tabii ki sevdiğim çok fazla albüm var. Hatta bu saydıklarımdan daha çok sevdiğim, daha çok dinlediğim albümler gani gani. Ama, hani bazı albümler vardır ve insanın müzik anlayışına doğru el kaldırıp "bir dur bakalım bak burada ne var" der, bunun gibi bir şey. Müzik anlayışına küçük dokunuşlar, minik sevgi pıtırcıkları... Bir de, şimdi yarısını görüyor olduğunuz liste aslında gayet populist bir liste olabilir, ama hatırlayınız ki bunlara "Abi ne yaptınız siz?" deyişim, türün ilk örneği olarak onları dinleyişime tekabül etmektedir.

Amaan, sonuç olarak, bu oldukça kişisel bir listedir. Nesnel hiçbir yorum içermeyebilir, nesnel hiçbir kaygı gütmeyebilir.

Vanessa Mae – Storm


10 yaşındayım, 4 yılın sonunda piyano çalmayı büyük bir nefret ve bezginlikle bırakalı bir yıl olmuş, yeni bir enstrüman çalmak söz konusu, gitar ile keman arasında gidip geliyoruz ailecek. Hani çaldığı enstrümana zerre vakit ayırmayan bir insan olduğumun ve bu yüzden ne yaparsam yapayım ilerleme kaydedemeyeceğimin o zamanlar pek farkında değiliz, gazımız sonsuz, ama karar veremiyoruz (gerçi kararları neden keman ve gitarla sınırlandırmışız o da ayrı konu, ekstrem bir şey de çalabilirmişim, eğlence olurmuş). Gitar karizmatik, ama herkes çalıyor, kemanın pek kabul edilirliği yok o yaşlarda (bkz. Ergenliğe az kalmış) ama çalmak daha zor vs vs derken babam bir İstanbul gezisinde bu albümü alıyor...


Bu şarkı Görkem'e gitsin...

Tabii ki kemana karar veriliyor bu albüm sonrası.

Laço Tayfa - Hicaz Dolap


Bu albümü hazırlıkta edindiğimi hatırlıyorum, ama nasıl edindim de dinlemeye başladım hatırlamıyorum, galiba Laço Tayfa’nın konseri olacaktı ve ben bir şekilde grubun kesin süper olduğuna kanaat getirmiştim. Evet, öyle olmalı, çünkü annemle babamı gaza getirip konsere sürüklediğimi anımsıyorum.

Şimdiyle aynıydı o zamanki bakış açım da; genel olarak türkülerin yahut “Türk müziğinin” modernleştirilmesini sevmem, ya seksenleşir ya da arabeskleşir çünkü, halbuki halk müziğinde çıkan doğal ses hepsinden güzeldir-bence. Yani ben onu severim.

Ha ne oldu, ben bu albümü dinlerken bütün bu düşüncelerimi yutup üzerine bir de su içtim, zira her parça hem bütün olarak, hem de tek tek öğelerine indirildiğinde inanılmaz keyifliydi, ve ben böyle bir şeyi ilk defa dinliyordum. Gerçi insanlar Bergama Gaydası’ndan sonra olmamış demişler Hicaz Dolap için. Geriye dönüp Bergama Gaydası’nı yahut Brooklyn Funk Essentials ile kaydettikleri In the Buzzbag’i de dinledim sonrasında, çok da sevdim, ama Hicaz Dolap daha bir acaipti yahu benim için, sanırım ilk onu dinlemiş olduğumdan kelli.


Albümün açılışına bak, Allah kahretmesin...

Replikas – Dadaruhi


Hazırlıktan Lise 1e geçtiğim yaz D&R’da çalışmışlığım var. Bir de Bülent Abi var o dönem orada dergilerden sorumlu. Bir ayın sonunda üç al iki öde kampanyasının, çalışanlara olan indirimiyle beraber afedersiniz bokunu çıkarmak istiyoruz topyekün (ki o dönemden kalma elimde çok güzel çikolata ve makarna kitapları vardır, tey tey...). Ne alsam, ne etsem derken Bülent Abi elime bu albümü tutuşturuyor, “Replikas dinle, çok acaip kafalar” diyor. Ben tabii daha “acaip kafalar” lafından bir şey anlamayacak yaştayım, doğal olarak Bülent Abi’nin ne demek istediğini pek anlamıyorum.

Ama, daha 'bir parça müzik içinde' neler yapılabileceğinden habersiz olduğum için o zamanlar, kelimeleri hecelere bölüp, ayrı melodi yapmalarına, ya da üst üste “bir bağlam roka” konulu konuşmaları kaydedip şarkıya koymalarına, şarkıların yarattığı atmosfere, o tuhaflığa inanamıyorum. O kadar inanamıyorum, o kadar etkileniyorum ki, daha sonra İzmir’de konserlerine gidemediğim halde kahvaltı masalarına oturup rahatsız ediyorum. Ve şimdi hatırladım, evet, benim imzalı Replikas posterim var, ahah.
Tabii şimdi Beyoğlu’nda Replikas insanlarını görmenin hiçbir özelliği yok, sadece bakıp mutlu oluyorsunuz, ama İzmir’deyseniz ve liseliyseniz baya önemli olabiliyor sizin için.

Moloko – Statues


Yine aynı dönem, yine aynı D&R, ama bu sefer başroldeki karakter Metin Abi. Kendisi müzik reyonuyla ilgileniyor, bana da sürekli çeşitli grupların dağılmaları ve birleşmeleriyle ilgili haberler veriyor. Moloko’nun ayrılmadan önceki (anlaşma gereği çıkardıkları) son albümleri Statues de o senenin başında çıkmış, Metin Abi fazlasıyla övüyor bana albümü, ama neden bilmem, almıyorum. Bir iki ay sonra aklıma geliyor, “Aa böyle bir albüm vardı, alayım ben bunu yahu” diyorum ve dinlemeye başlıyorum...

Hah, işte o noktada içimdeki küfretme arzusu bastırılamıyor, çünkü o dönemde normal
hayatında aman da Linkin Park, hey gidinin Nu Metali şeklinde dolaşan ben, böyle bir düzenlemeyle ilk defa karşılaşıyorum. Moloko, aniden “böyle bir grubum olsun, ühü” tanımını alıyor, sonra Çeşme’de gerçekleşen Moloko konseri kaçırılıyor, yıllar sonra Roisin Murphy konserine gitmemek koymuyor bile, ama o albümün yeri hep ayrı kalıyor.


“Endless tears forever joy...”

İçinizi baymamak adına burada kestiğim bu kronolojik listenin devamı önümüzdeki günlerde gelecek, merak etmeyin. Biliyorum merak ediyorsunuz, ama rahat uyuyabilirsiniz. Bir iki foruma bilgi sızdırırım en kötü, sıralamalarda kimlerin olacağına dair (niheheh).

Ay lav yu İzmir ulan.

4 yorum:

alt + 168 dedi ki...

aynısını yazacağım bu yazının.
hoşgeldin bu arada.

görkem dedi ki...

hocus pocus baya baya keyifli olmuş.

oğul. dedi ki...

Bostanlı-Bornova seferlerimiz sırasında ''Cannot Contain This'' dinletti birileri bana. O zamanlar Sezen Aksu'yu evrendeki tek şarkıcı bilirdim :) Aşırı sevdim şarkıyı, sevdikçe diğer şarkılarını aşındırdım. Bugun Roisin Murphy i-pod'um demirbaşıysa, bu Nil sayesindedir. Roisin sana bir teşekkür borçlu Nil :)

operadaki fantom dedi ki...

deniz: yap tabii, lazım. askere gitmeden önce son bi göreyim seni diyordum ama yataklara düşüp çıkamadım evden.

görkem: ulan onun dışında hala herhangi bir videoyu izlemedin di mi? gerçi kızamam ben de mike oldfield koyduğunda izlemiyorum.

oğul: roisin ile moloko benim için ayrı kulvarlardalar. yani roisin moloko içinde çok daha karizmatik bir ablamızdı bana sorarsan:) ama senin ipodunda böyle bi değişiklik yapabildiysem ne mutlu bana. ayrıca pragdasın falan ama özledim ben seni. bil bunu.