25 Eylül 2011 Pazar

Maraton

(Bugünü net bir tembellik içinde geçiriyor olmam, arkada bıraktığım iki günü de öyle geçirdiğim anlamına gelmiyor. Hatta bugünün bizzat geçtiğimiz iki günün sonucu olduğunu söyleyebiliriz)

Maastricht'te yine bir takım festivaller vuku buluyor sayın seyirciler, biz de, sevgili arkadaşım Raquel ile birlikte, yıllardır fotoğraf çekmenin açlığını çekiyormuşçasına atlıyoruz söz konusu festivallere. Cuma günü Popronde günüydü, Maastricht'in farklı bar ve publarında çeşit çeşit müzik grubu sahne alıyor, önceden gruplara bakmış ve nereye gideceğini bilen bilinçli izleyiciler de adeta bir konser maratonuna çıkıyor, o pub senin, bu sahne benim geziyorlardı (evet evet, biziz o, çok bilinçliyiz)...


Gitmeye karar verdiğimiz ilk konser bir Irish Pub'da, Marijn adlı bir akustik folk şarkıcısının konseriydi, kendisi şöyle, genç kızların sevgilisi olmaya aday bir insan:


Marijn'den sonra Qeaux Qeaux Jones adlı, oldukça iddialı ve seksi, Amy Winehouse sesli bir şarkı yazarı sahne aldı. Bir süre onu izledik, ama hem izleyemeye karar verdiğimiz diğer grupları kaçırmamar için, hem de Amy Winehouse'a fazlasıyla saygı duysam da Amy Winehouse-vari ses kaldıramadığımdan kelli ortamdan uzaklaştık. Bu da Qeaux Hanımkızımız:

Büyük bir hevesle gittiğimiz Amarins & Le gatte negre konseri oldukça keyifli bir kafedeydi, ama ne yazık ki fazlasıyla kalabalıktı, ve söz konusu kalabalık kendisine eklenenlerden nefret ediyordu. Böylece orada da çok kısa kalıp çıkmak zorunda kaldık...




Ve gecenin yıldızı, surf rock yapan abilerimiz, Bunny Bonanzas... Şarkıları birbirinden çok farklı değil, ancak sahne enerjileri oldukça yüksek. Bu arada tabii yürürken sağdaki soldaki barlarda sürekli farklı konserler görmek/duymak inanılmaz keyif veriyor insana.


Bunların yanında bir de Tuna Festivali var, İspanyolca şarkılar söyleyen farklı ekipler, ellerinde gitarları ve sırtlarında pelerinleriyle Maastricht sokaklarında geziniyor iki gündür. Muhtemelen bugün de geziniyorlar, ama ben pek gezinmiyorum...
Bunlar Raquel'in memleketlileri...







Bu arada ek bir bilgi vereyim; aşağıda gördüğünüz büyük ve memnuniyetsiz heykel "Maastricht'in devi". 1500lü yıllara dayanan bir tarihi var, Maastricht halkının farkındalığını ve gücünü sembolize ediyor, cebinde gördükleriniz ise yöneticiler. Yani diyor ki adamlar krallarına, "Tamam, saygımız sonsuz, ama biz olmadan siz hiçsiniz".
"Bak dostum, araya devi sokmak istemiyorum, ama gerekirse kendisini kullanmaktan çekinmem de..."

Hiç yorum yok: