7 Şubat 2010 Pazar

Berkant siler yahu...

Ve bu da Berkant, kendisi fotoğraftaki her şeyi fotoşopta silebiliyor, böyle bir yeteneği var.


Evet, tatilimin ikinci haftası da bitti, ilk haftayı "ay ne tembelim yahu, dur şurada hala yatmadığım bir koltuk var galiba" mantalitesiyle geçirip, kısa bir İstanbul yaptıktan sonra, ikinci haftanın başında "bu böyle gitmez" diyerek bir takım işler peşinde koşmaya karar verdim. Söz konusu işler de aslında bir fotoğraf stüdyosuna gitmek ve öğrenebileceğim kadarını öğrenmek, aynı zamanda da yapabileceğim kadarını yapmak oluyor. Silenadamın yanında göreceğiniz ise Hakan Akdemir, kendisi şu 10 günlük kısa dönem için benim patronum ve hocam olmakta.


Şimdi, şöyle bir şey var, fotoğraf çekmenin hasstası olsam da kendimi hiçbir zaman "fotoğrafçı" görmüş değilim, yani fotoğrafa dair hallerim, birikimime, hayatımdaki yerine ve sonuçlara güvenmememden dolayı biraz bulanık. Bunu neden söyledim? Çünkü bu bulanıklığa rağmen ara ara "lan güzel çekmişim helal bana" dediğim fotoğraflar oluyor, bu da "bir şeyler biliyorum galiba"ya gidiyor.

Hah, olay tam burada kopuyor; zira görüyorum ki gayet de yetersizmiş bilgim. Stüdyoya 4 gün gittim, ve bu 4 günde öğrendiklerim karşısında baya, bildiğiniz mavi ekran veriyorum. Tamam, fotoğrafa dair yapmayı sevdiğim şey "aa insan, aa ifade, aa duygu, aa dur şunu doğal ortamda doğal haliyle bir sabitleyeyim", yine de şu stüdyoda fotoğrafa ve fotoğrafçılığa dair öğrendiklerim pek değerli. Haftaya neler öğreneceğimi merak ediyorum resmen.

Teşekkür mü etsem, ne yapsam, bilemedim. Yarın yine işbaşı.

Dipnot: Hasselblad H3D'nin denklanşörüne basmış bir insanım ben. Saygı duyun bana.



Hiç yorum yok: