23 Ocak 2010 Cumartesi

Pandora'nın dağlarında çiçekler açar

Efenim, gayet bildiğiniz yahut tahmin edeceğiniz üzere İzmir'deyim, ama şu üç günde ne yapmış olursam olayım, bu akşam VH1'ı açtığım an gerçekten evde olduğumu hissettim. Eğer koltukta yatarak 91-100 arasını zaplamaya başlarsam ve aniden aklıma bir şeyler gelirse, işte o zaman anlayacağım ki İzmir'deki evin salonundayım ve yine bütün gün hiçbir şey yapmamışım. Ama şimdilik o bilinçten yoksunum.



Gelişimin ikinci günü Ayhan Bey'i ağırladık, kendisi artık bitirme sunumunu bile gerçekleştirmiş bir makina meendizi, ve fotoğrafta da göreceğiniz üzere tek derdi Bombyx'e vermek istemediği kurabiyeler. Ayrıca kendisinin tasarım harikası bir kravatı var yahu.

Hanoresim, korkma, nasıl böyle bir imanı boğar?... Ehem..

Bunun dışında değinmek istediğim bir durum söz konusu; odamda bir fotokopi, bir faks makinası ve iki adet kolon mevcut. Neden diye sormayın.

Hazır neden diye sormamışken, şunun da nedenini sormayın; örgüye başladım tekrar. Lise birde başladığım atkıyı iki senede bitirdikten ve örgü macerama lise sonda veda ettikten sonra, evet, örüyorum, çılgınlar gibin hem de, kontrolden çıkmışçasına. O kadar abuk bi şey yapıyorum ki, şişlere ve yüne bakıp "hayırlısıh?!.." demekten başka bir şey elimden gelmiyor. Ayrıca aşağıda Japon Monarşisi Takinawa Kız Endüstri Meslek ve Anadolu Lisesi'nde çektirdiğim mezuniyet fotoğrafını göreceksiniz. Halbuki oradan mezun olmadım, değişim programıyla gittiydim, ama Japonya'ya gidince insana bir haller oluyor, kravatı buldu mu poz veriyor...

Japon olmayabilirim ama Japon ekolüne sonuna kadar bağlıyım... Ya da değilim.. Lan niye olayım manyak mıyım.... Kaç kaç kaç...

Hiç yorum yok: