29 Mart 2012 Perşembe

Lö mo

Aslında "Lomography" adlı olaya biraz tepkili bir insandım ben. Plastik ve düşük kalite makinaların bu kadar pahalıya satılması ve bunun bir ticaret alanı oluşturması, facebookta hızla artan fisheye "çok eğleniyoruz" fotoğraf albümleri, renkli lomoların en sevilen fotoğraf aksesuarı olması ve benzeri birçok sebepten dolayı Lomo makinalarla olmasa da Lomography kavramıyla mesafemi koruyordum. Hala mesafeliyim gerçi ama o mesafe tamamen benim ukalalığımdan.

Burada "film nereden alınır, nerede geliştirilir" gibi soruların cevabını ararken yolum "Lomography Shop"a düştü. Beni bir partiye davet ettiler, biz de sayın Şakarer'le birlikte gitmiş bulunduk, bu eski bir hikaye. Ama hikayenin ana konusu, aslında lomography'nin naif halini de görmüş olmak. Mağaza müdürüne "Pardon da Lomo dediğiniz alabileceğiniz en dandik makina zaten?" dememe rağmen dayak yememem bile bence güzel bir sebep.

Diyeceğim şu ki Lomo, güzel bir "topluluk". Yani, marka, ürün, sanat falan değil. Bildiğin topluluk. Güzelinden.
 
Bunu bağlayacağımız nokta ise tabii ki şurası oluyor. Buyrun Cmena 8m:









Bir de yeni bir Agfa Clack var, bunlar da ilk çıkanlar:

 

27 Mart 2012 Salı

Haftasonunu kaydetmek

Tabii ki şu ara yapması gereken işten kaçan bir insan olmamın bu haftasonunun bu şekilde geçmesine etkisi büyük. Bir de daha önce denk geldiyseniz, bizim Can Bey ile ara ara gaza geldiğimizi, ama 5 yıllık ara gaz sürecinde son bir seneden verim alabildiğimizi belki hatırlarsınız. Kendisiyle bir önceki maceramız, hiçbir şey yemeden besteleyip kaydettiğimiz şarkı "Kimler var, Rwanda?" ve Burger King konuluydu.

Can Bey ile zaten bir takım zibidilikler peşindeyiz, lakin bütün bunlardan bağımsız olarak, kendisi geçen gece beni arayıp "Yea biz kayıt yaptık" dedi. Ben de durur muyum, yapıştırdım cevabı. Cevabı yapıştırırken çoktan ayakkabılarımı giymiş, Can'ın arkadaşı Rutger'in bana on dakika uzaklıktaki evine doğru yola çıkmıştım.

Alakasız bir yerde de belirttiğim gibi, sanırım yapılması gerekenlerden kaçmak için en güzel bahane şu yukarıdaki...

Rutger bir squatta yaşıyor. Daha doğrusu squat olmaması için organize halde insan yerleştirilmiş dev bir okulda. Yani, terk edilmiş bina işgal edilmesin diye bilinçli olarak belli aracılar binaya kiracı yerleştiriyorlar. Söz konusu kiracı çok düşük bir kira ya da sadece masrafları ödüyor. Tek problem, iki taraf da bir taahhütte bulunmadığı için sizi aniden çıkarabiliyorlar evden. Sanırım bina kocaman bir okul olunca bu düşük bir ihtimal. Dolayısıyla olan biten tek şey Rutger'in iki odasını da gördükten sonra kıskançlıkla küfretmek oluyor.

"Siz burada görmüyorsunuz ama benim baya güzel ve büyük bir plak koleksiyonum, duvarında kocaman bir kara tahta olan bir oturma odam ve ucundan gördüğünüz mütevazı bir stüdyom var."

Sonuç olarak gecenin bir yarısı söz-vokal yazıp söyledik, kaydettik, oynadık. Sonra onlar oynamaya devam ettiler şarkıyla. Aslında kayıt neredeyse hazır, ama hem hazır olmadan, hem de diğer arkadaşlar paylaşmadan paylaşmak olmaz. Onun yerine aşağıda Can'ın geri vokal yaptığı, benim ise iPad ile internet avına çıktığım görülebilir.


22 Mart 2012 Perşembe

Gerçek dünyaya dönüş


Ne diyebilirim bilmiyorum. Fotoğrafın çekildiği zamandan bakınca pek anlamlı gözükmeyen bir gerçekliğe geri dönüyoruz aniden, o uçağın kalkmasıyla beraber.

13 Mart 2012 Salı

Filmler yanmaz, oteller yanar


Bugün aslında büyük bir hevesle nihayet ulaştığım fotoğraflardan, buradaki Lomography topluluğundan, dükkandan, partilerden bahsedecektim burada. Sonra haberleri okuyunca nedense çok boş geldi bunlar.

Burası Lunapark, ve ben ciddileşecek, yorum yapacak değilim. Sadece sanırım elindeki güç arttıkça vicdan azalıyor. Sevgili başbakanımızın açıklamasının, ve hatta belki tüm açıklamalarının, olanların ve bitenlerin başka bir açıklamasını bulamıyorum. Açıkçası ben (karşı ideolojiden olsun, kendi ideolojimden olsun) bir grup insan yakılarak ölse oturup ağlarım. Yangını çıkaran benim yandaşlarımsa daha çok ağlarım. Eğer elimden düzeltmek için, haklarını savunmak için hiçbir şey gelmiyorsa, bu olaydan sonra insanları birleştirmek yerine daha da kutuplaştırıyorsam dünyanın en huzursuz insanı olurum.

Ama o güce sahip değilim, sanırım o yüzden vicdanım sızlıyor. Güç arttıkça vicdan azalıyor.

11 Mart 2012 Pazar

Maloe Melo

Şu bloga daha önce denk geldiyseniz az çok biliyorsunuzdur; kendine iş üreten bir insanım. Ha bu ürettiğim işlerden, ya da yaptığım işgüzarlıklardan kazandığım bir para var mıdır? Meh. Ama işte öyle bir hayat diliyor insan, hep şu işgüzarlıkları yapacak vaktim olsun diyor. 

Vakit var mı peki, yani hiç mi işim yok? Meh. Teorik olarak vaktimin olmaması lazım. Ama belli ki craigslist'e girip, ilan veren bir blues-rock grubu bulup, "yeaa ben sizin fotoğrafınızı çekeyim mi konserde yea" diyecek vaktim olmuş. Onlar da dünya tatlısı insanlar oldukları için "e geel, giriş ayarlayalım, hem al bak bu da cdmiz" demişler. Sonuç olarak Salı gecesi kendimi Greenbaums konserinde fotoğraf çekerken buldum. Kendileri şöyle müzikler yapıyorlar:



Konser de şu şekil bu şekildi:







Bu haftayı şenlendiren tek olay bu değildi ayrıca, zira hafta boyunca çeşitli buluşmalar vuku buldu: uzun zamandır görmediğim ve ölümüne özlediğimi gördüğüm an fark ettiğim Pelin Hanım, bir atölye çalışması için bir haftalığına Amsterdam'a gelen Barış Hoca ve Amsterdam'da ilk geldiğim hafta sürekli telefonlaştığımız halde bir türlü yüz yüze gelemediğimiz Maral. Son ikisi, aşağıdaki resimde Greenbaums'u dinlerken görülebilir:

6 Mart 2012 Salı

"I put my trousers on, have a cup of tea..."


Sanırım çaya biraz fazla anlam yüklüyor olabilirim. Karşıma neden Hanzade çizdim, o konuda hiçbir fikrim yok gerçi...

4 Mart 2012 Pazar

Gün geçmiyor ki...

...Nil İpek sokakta yeni bir plak bulmasın.