24 Mayıs 2012 Perşembe

Hollandalıcılık

  • Nihayet, Mayıs sonuna doğru montsuz dışarı çıkmayı başarabildik. Zaten arada bir geçiş süreci olmadı; bir gün montluyduk, ertesi gün aniden herkes soyunmuştu. Ve evet dostlar, doğruymuş, gavur milleti güneşi kırk yılda bir gördüğünden, o dakika soyunuveriyor, o dakika ortalık omuza, bacağa doyuyor.
  • Biz de tabii ki eksik kalmadık ve Pelin Hanım ile bu durumları bizzat yerinde, yani Museumplein ve Vondelpark içinde incelemeye karar verdik. Böylece iki gün ekmeğimize peynir ve jambon koyarak, çimlere yayarak, yayılma halinde işlerimizi hallederek, mayışarak ve mayışarak Hollandalılığımızı doyasıya yaşadık.
  • Lise arkadaşlığı tuhaf bir müessese. Tuhaftan kasıt iyi anlamda tuhaf. Sanırım birbirinizin ergenlik salaklığından erken yetişkinlik mallığına geçiş sürecine birebir şahit olduğunuzdan ve bu süreci birlikte geçirdiğinizden, yani birlikte büyüdüğünüzden kelli aranızdaki ilişki çok farklı oluyor.
  • Burada geçirmiş olduğum aylar boyunca hep dalga geçtim, hep hor gördüm, ama yanlış yoldaymışım. Buradan kantinde ekmeğine peynir sürüp yediği için "bu ne len, yemek mi bu" diye dalga geçmiş olduğum tüm Hollandalılardan özür diliyorum. Şu iki günde anladım ki ekmek-jambon-peynir, meğer Hollanda mutfağındaki en lezzetli ve en doyurucu şeymiş. Sandviçlerin yapamadığını bu üçlü yapıyor, zira bir yandan sürüp bir yandan yediğiniz için yavaş tüketiyor, tam doyuyor ve bütün gün acıkmıyorsunuz. Bilememişim, hata etmişim. 
  • Bu arada ukulele aldım ben.
  • Amsterdam belediyesinin ilginç bir kütüphane sistemi var; her mahalleye ufak tefek bir kütüphane koymuş durumdalar. Bu kütüphanelere üyelik çocuklar için parasız, yetişkinler için paralı, lakin üye olmadan da içeri girip kitap okuyabiliyor ya da çalışabiliyorsunuz. Ama benim bahsetmek istediğim Amsterdam'ın merkezindeki 7 katlı kütüphane, ve o kütüphanenin çocuk bölümü.
  • Ben şahsen isterim ki kütüphane ahşap olsun, kitap koksun, konuşamayalım, sessiz kalalım falan. Neden? Çünkü ben antika bir insanım. Lakin bu antikalığımla ben bile alışveriş merkezi gibi tasarlanmış olan, sanat katında insanların çıkıp müzik yapabildiği bir sahne barındıran, her katta mutlaka bir sanatçının eserlerinin sergilendiği, milletin minderlerde ya da yerde de oturduğu, resmi tatil günü hınca hınç dolu olan, baya bildiğiniz ergenlerin gelip takıldığı, piyasa yaptığı bu kütüphaneye büyük bir hayranlık duydum. Daha çok resmi tatilde bu kadar kalabalık olduğu ve insanlar kütüphaneyi bu kadar sevdikleri için. Bir de çocuk bölümünde koşuşturan, kitap seçen, kitap okuyan çocukları ve ailelerini gördüğüm, biraz özendiğim için.
 
 
 
 
  • Geçtiğimiz ay, ilginç bir günde, bir sokağın başında trafik kazasına şahit olup, sonunda bir düğüne denk geldim. Bütün bu hissiyat karmaşasını belgelemek için dayak yeme pahasına fotoğraf çektim. Dayak yemesem de azar yedim, ama azarı tam neden yediğimi bilmiyorum. Düğün sahipleri kızmadığına göre fotoğraf çekilmesinden rahatsız olmuyorlardı, kızan fotoğrafçıydı, belki de fotoğrafları çekip satacağımı falan düşünüyordu. Her ihtimalde mutluluklarına ortak olmak isteyen, minik kalça hareketleriyle yanlarına yaklaşmaya çalışan bir insandan çok kültür çeşitliliğini belgelemek isteyen Müslüman mahallesindeki Hollandalı görüntüsü veriyordum. O yüzden çok duramadım.
 
  
  • Neden buradaki üniversitelerin psikoloji fakülteleri hep itin g.tünde? Tamam, sinir bozucu olduğumuzu kabul ediyorum ama bu kadar mı nefret ediyorsunuz bizden?
  • Geçen haftasonu burada ilginç bir olay oldu; Jordaan bölgesinde oturan sanatçılar atölyelerini açtılar; hem gezmek isteyenler, hem de alıcılar için. Bunun sanatçının kendini tanıtması ve eserlerini satması için çok güzel bir fırsat olması bir yana, organizasyonun ciddi bir şekilde planlanması öbür yana. Neden? Hollandalı çünkü bunlar. Haritalar ve programlar, hangi atölyede hangi amatör müzisyen çalacak, hangi şair şiirlerini okuyacak, hangi atölyede ne tarz eserler mevcut... Bütün sanatçılar atölyelerini/evlerini hazırlamış, düzenlemiş, yoldan geçen herkesin (aileler, çoluk çocuk, yaşlı insanlar, gençler) elinde bir harita, hep beraber sanat eseri kovaladık. 
Bir de bu kızları kovaladım. Snowapple diye bir grup bu, çoghoşlar...
  • Benim için en etkileyicisi (ve biraz da üzücüsü) normalde işi fotoğraf çekimleri için profesyonel modeller/maketler yapmak olan, ama photoshopla birlikte bu işi bırakmak zorunda kalan adamın atölyesi oldu. Adam artık atölyesini partiler ve organizasyonlar için kiraya veriyor, arada da illüstrasyon falan yapıyordu. Üç kızı vardı ve karısı yeni terk etmişti, ama bu bölüm konumuzla çok alakalı değil tabii.
Bu da maketlerden biri, arkasında reklamıyla beraber...
  • Bugün ev arkadaşım gelirken karpuz almış. Üstelik iyi bir karar vererek bu alışverişi bir Müslüman marketinden yapmış, yani söz konusu karpuz sıcak iklimlerden gelmekteydi, söz konusu karpuz ölümüne tatlıydı sayın seyirciler. Laura, dedim, kendimi evimde hissettim, teşekkür ederim.
  • İşsiz güçsüz olmamdan kelli çizim konusunda baya gaza gelmiş, hatta ara gazlarda kendime çeşitli çizim cicileri almıştım. Hah, o gaz sezonunu az sonra göreceğiniz çizimle kapattım gibi. Tam olmadı, olamadı, ama olsun.

Hiç yorum yok: