3 Ocak 2012 Salı

Biri bunu bana açıklasın...

Aslında bu birkaç başka düzenli ülkede geçerli bir durum, ancak Hollanda için çok daha belirgin. Sadece tatile bile gelseniz burada bisikletin ne kadar sık kullanıldığını, burada bir Hollandalı gibi yaşamak için mutlaka bir bisiklet kiralamanız/almanız gerektiğini, bisikletsiz yaşanmayacağını bol bol duyar ve hatta size verilen kılavuzlarda okursunuz. "Evden yürüyerek geliyorum" yahut "Bisikletim yok" gibi cümleler bazı sınıf arkadaşlarınızda şok etkisi yaratır. O kadar önemli bir öğedir yani bisiklet Hollandalı yaşamında.

Tabii ki ben de bir bisiklet edindim, zira fark ettim ki yarım saatte yürüdüğüm yolu, 10-15 dakika arasında bisiklet ile tüketebiliyorum, bu da ek 10-15 dakika ekstra uyku/tembellik olarak bana geri dönüyor, enfes. Ancak önce lütfen bisiklet üzerindeki normal bir Hollandalı hanımkızımızı inceleyelim.


Gördüğünüz gibi Hollandalı kızımız son derece rahat, ancak aynı zamanda kırmızı montuyla oldukça da şık ve zarif. Adeta her tür romantik komedide bisikletle işe gidip gelen, sevimli, eve gelirken markete uğrayıp baget ve çeşitli yeşillik alan, ve bu malzemeleri kese kağıdında taşıyan ideal bir dişi karakter. Uzaktan bakıp ne kadar zarif olduğunu düşüneceğiniz cinsten. Şimdi bir de benim aynı kıyafet ve aynı saç kesimiyle bisiklet sürme görüntüme bakalım:


Hollandalı baş karakterimizin aksine, dik duruş bozulmuş, rahat ve güzel gitmek varken işin içine "dur bir Aldi'ye uğrayıp ekmekle süt alayım, oradan da eve geçim makale okuyayım, ama çok da oyalanmayayım, of, akşama ne yesem ki" kaygısı girmiş, acele ve kondisyonsuzluk gencimizi kambur bir duruşa ve nefes için açılan bir ağıza mahkum etmiş. Kendisinin olabileceği en etkin karakter, belki yukarıdaki ana karakterin yakın arkadaşı. O da belki. Buraya kadar normal, ancak, açıklanmasını istediğim şey, o saçlar nasıl havaya kalkıyor o kadar. Daha net açıklamak için daha detaylı bir karşılaştırmayla geleceğim şimdi...


Şekilde görüldüğü üzere, Hollandalı kızımızın (adını Ineke koyalım şimdilik), bisiklete binmeden önceki ve sonraki görüntüsü arasında bir fark yok. Makyaj ve saçlar aynı şekilde korunmuş. Bir de Ayşegülnazcan'ın bisikletten ininceki haline bir bakalım:


Resimde zaten detaylı bir şekilde maddelenmiş olsa da, vurgulamak isterim ki, Ineke ile Nil İpek aynı rüzgara maruz kalıyorlar. Peki sevgili Hollandalı dostumuz bu rüzgardan hiç etkilenmezken, Nil neden bisikletten tecavüze uğramış gibi iniyor? O makyaj nasıl akıyor, ya da başkalarında nasıl akmıyor? Tamam, hiçbir zaman çok bakımlı, uzaktan "ay ne zarif" denen bir insan olmadık, ama bu ne bu? Bu insanlar nasıl başarıyor bunu? 

Yetkili mercilerden, Hollanda'ya dönene kadar bir açıklama bekliyorum.



Dipnot: Evet, İzmir'e dönmüş, çayını içmiş, lahmacununu, kebabını yemiş, mutlu ve huzurlu bir insanım. Perşembe gününden itibaren ise İstanbul sınırlarında ve yakınlarındayım. Hani, özlememişsinizdir de, belki saçlarımın rüzgarla nasıl kalktığını ve makyajımın nasıl aktığını canlı olarak test etmek istersiniz, falan...

3 yorum:

Emir Bey dedi ki...

çok eğlendim okurken, gönül isterdi ki yüzyüze de eğlenebilelim, neyse umarım mayısın sonuna doğru o günleri de görürüz, çizimler dehşet =)

efe dedi ki...

seni bisiklet sonrası da seviyoruz

operadaki fantom dedi ki...

Emir Bey: Çizimlerdense gerçek halim daha dehşet, vallahi korkarsın bisikletten inince görsen "NİL NOLDU" dersin, paniğe gark olursun...:)

Efe: sevin beni, özledim sizi...