21 Mart 2011 Pazartesi

Sulfarhin



Yapı Kredi'den yeni Ayşegül serisi: "Abimin pornoları". En soldaki kızın "Bakın ne buldum" ifadesine, ve yukarıdakinin yüzünden okunan "Annemler geliyor saklayın" hissiyatına ayrıca dikkat çekmek istiyorum.

Biz de beklemiyorduk ki. "Be the Band"de ilk ona girmişiz Lemur olarak. Gerçi bu yeni bir haber değil, ama Istanbul'dan dönerken şarj aletimi orada unutunca bilgisayarsız bir insan oldum, dolayısıyla size zamanı geçmiş haberler veriyorum.

İlk üçe kalır mıyız, orası meçhul, ama ilk ona girmek bile insanın içine bir takım kelebekler yayıyor.

(bkz. kelebekler)

Dipnot 1: Yıllar sonra yine fotoğraflarımız olmasını sağlayan Aybike Hanım'a teşekkür ederiz. Kendisi aynı zamanda Avaz Avaz için bizimle röportaj yapmış ve kendimizi adeta birer "celebrity" gibi hissetmemizi sağlamıştır.

Dipnot 2: Bir de solda bir adet Lemur görseli göreceksiniz, oradan bizim EP'yi de indirin ki, mülakatta söylediğimiz "Eeö Ep çıkardık ama hep eşe dosta dağıttık" cümlesi bir adım ilerlemiş olsun:)

3 yorum:

tranquíl dedi ki...

Merhabalar. Çok tuhaf ve hoş bir rüya gördüm, bunu paylaşmak istiyorum, seninle iletişmenin başka bir yolu olmadığı için de buraya comment olarak yazıyorum, yayınlamana gerek yok yani bu comment'i, işbu yaradan rabbinin adıyla oku sadece.
Şimdi şöyle. Ben, deniz kokusunun burnuma gelebileceği kadar, ama deniz görüş alanımda olmayacak kadar bir uzaklıkta deniz kıyısında olan parke taşlı bir sokaktan, sanıyorum eve yürüyormuşum. Sen ve iki arkadaşın daha, eski, yüksek ve belki de terkedilmiş bi binanın(123'ün ilk albümünü alıp dinlediysen ondaki Huzuv Apartmanı'nı andırıyo şimdi düşündüm de) minik bir balkonunda oturmuş aynı bu fotoğraftaki gibi kelebekler içerisinde gülüşüyor sohbet ediyormuşsunuz ve çok ilginçtir siz müzik topluluğuymuşsunuz, evet. Sonra işte yukarıdan doğru teklifsizce arada sırada minik saksıların içinde minik çiçekler atıyormuşsunuz insanlara siz. Ve bunların da galiba şarkılarla ilintisi vardı, o kısmı tam hatırlayamıyorum. Yani her yaptığımız şarkı için bir çiçek, ya da onun gibi birşey emin değilim. Sonra işte ben oradan geçerken siz üç tane çiçek atıyorsunuz. Ben de onların iki tanesini alıyorum. Diğerini o sırada orada olan bir sokak çocuğu beğenip alıp seke seke gidiyor. Aldıklarımdan bir tanesi fevkalade güzel kokuyor ilginç bir şekilde, çünkü kokmayan ev çiçekleri oluyor ya, süs, onlara benziyor, ama kokuyor işte dediğim gibi. Dibine de domates mi birşey koymuşsunuz, niye böyle bişey yaptınız ki? Neyse. Bi de saksının dibinde suyu kalmış, o da saksıdan sızıp elime falan bulaşıyor, ama dert değil. Diğeri kokmuyor, değişik, böyle, renkli bir çiçek işte. Sonra ben iki çiçeğim iki elimde eve giderken, nedenini hatırlayamadığım bir sebepten yukarı gelmem icap ediyor, ben yukarı geliyorum. Sonra işte minik bir oda var o balkona açılan, orada oturuyorum. Siz yemek yemek üzereymişsiniz, şimdi beni de davet edecekler nezaket icabı, ben de yemek istemiyecem, üff, abuk subuk nezaketler olacak falan diye düşünüyorum. O sırada bir arkadaşlarından birisi balkonda oturmaya devam ediyor, o sanırım zaten başka bir dil konuşuyor, aranızda o yüzden Türkçe'den başka bir dil konuşuyorsunuz, İngilizce mi bilmiyorum. Halbuki yani insan kendini İngilizce konuşuyorum diye böyle dışlar, böyle yabancılar mı başkalarından? Ne biliyon belki hatta çok büyük bir muhtemellen ben de biliyorumdur İngilizce?, heyallağam. Neyse işte o yabancı arkadaşın balkonda oturuyor, sen ve bir erkek odadasınız. Sonra işte sen henüz aşağı atmadağın çiçeklerden birine su verirken ben sana diyorum ki, böyle mi bakmam gerekiyor çiçeklere, yani her gün birer sefer su mu vericem? Sen de galiba hıhı evet ya da hatırlayamadığım başka bir cevap veriyorsun. Sonra sen ortalıktan kayboluyosun, sonra ben ne yapıyorum hatırlamıyorum, o diğer erkek olan arkadaşınla sohbete dalıyor olabiliriz sanırım. Ama hiç tanışmam manışmam yok ha hiçbirinizle ahueheh. Neyse sonra bir bakıyorum sen odada beliriyorsun, elinde böyle nasıl desem, dana kadar kaşık vari birşey. Ama camdan tabaklar olur ya onlar kadar. Ve camdan zaten. Sapı var. Saplı bir camdan tabağa benziyor. Onu tutmuş bana doğru yaklaşıyosun, gene teklifsizce. "Aç aç" dercesine suratıma bakıyosun ve kararlısın baya, ben yok mok diyecek oluyorum, baktım kurtuluş yok, içindeki ney diye bakıyorum, ballı birşeye benziyo, ya da viksiye, rengi o civarlarda yani. Sonra içiyorum. Ben bunu bir zoraki ikram falan sanıyorum. Halbuki sonra bir başım dönmeye, şekiller ikilenmeye başlıyor, ama alkol kafası gibi değil. Meğer sen bana onu siz birazdan yemek yemek için balkona geçtiğinizde ben burada tek başıma bir haltlar karıştırmayacağımdan, eşyalarınıza falan dokunmayacağımdan emin olmak için içirmişsin. Malum, yabancı.
E yuh yani Nilipek Hanım kızım.
Yuh.
İşte bu yuh'un haklı çıkarılma açıklamasıydı üstteki hikaye.
Teşekkürler.
Be the band'de de başarılar dilerim. Başarılı olun lütfen.^^

tranquíl dedi ki...

Daha şimdi gördüm rüyayı ha, gördüm, direkt kalktım açtım laptopu yazdım yani. Unuturum munuturum diye. Ama ambiyans atmosfer felan çok iyiydi rüyada ya yemin ediyorum, ferah böyle, gamsız, mutluydu böyle, çok iyiydi ya, çizgi film gibiydi. Yatçam şimdi gene görebilsem keşke. Muhtemelen uyuyamıycam bile.

operadaki fantom dedi ki...

Ah sana cevap yazmayı nasıl unuttum ben. Bizzat tanışmadığımız insanların rüyalarını rahatsız etmek en büyük hobimizdir, ama belli ki sana pek rahatsızlık yaratamamışız grup olarak. Bir dahaki rüyaya daha teşkilatlı geliriz:)