30 Nisan 2014 Çarşamba

Çok ses heveslisi gençler Kentucky Bluegrass Derneği tarafından saldırıya uğradı.

Naber blogspot? Buraları hala okuyan var mı ki acep?

Birkaç hafta önce ilk kez bir radyo programına katılmış, kendimizi selebriti hissetmiş bulunduk. Söz konusu radyo programı Yalçın Birol tarafından hazırlanan ve karnaval.com bünyesindeki Zeplin'de yayınlanan BİP. Ah bu küçük selebriti hissiyatları, ah etkisi iki üç gün süren ama gerçek hayata zerre etkisi olmayan bu minik olaylar.



Radyo programının kaydı herhangi bir yerde var mı bilmiyorum, keşke olsa da hep beraber dinleyip eğlensek. Zira bilen bilir, bana soru sorulması demek benim sonsuza kadar konuşmam, o konuşmaların sonunun gelmemesi demek. Bu tür durumlarda sıkıntı şu: Kaydediliyor olmanın bilinci, normalde hiç kullanmadığımız bir kontrol mekanizması getiriyor; haliyle sonunu düşünmeden başladığınız cümleyi düzgün bir şekilde bitirebilmek adına attığımız taklalar bize paragraflık ifadeler olarak geri dönüyor.

Ne konuşmayı biliyorlar ne poz vermeyi, böyle rakstarlık olmaz olsun (-rakstarlık derken? -sus,çaktırma.).

Gerçi çok eğlendim ben Yalçın Birol'la konuşurken. Program yazıya geçirilse her yere parantez içinde "gülüşmeler" yazılır resmen. Ayrıca kendisini hem Zeplin için hem de BİP için kutlamak lazım; kendine sürekli alan arayışı içerisinde olan bağımsız müzik için çok önemli bir destek. Sadece konuşmak ve derdini anlatmak, kendini tanıtmak için değil, aynı zamanda müziğini icra etmek ve yaymak için de.

Son cümleyi bu anlaşılsın diye yazdım; evet, Ozan, Can ve ben bir takım icralarda bulunduk, bulunmadık değil. Videolar ne yazık ki gömülebilir değil, ama kendilerine ahanda şuradan ulaşılabiliyor.

1 Nisan 2014 Salı

Yayın balığı.

Sanki hiçbir şey olmamış gibi buralardan kaybolmak en kolayı sanırım. Bu söylediğim hem kendi hayatımla, hem de genel olarak olup bitenle ilgili. Ve "genel olarak olup biten" diye tanımladığımız şeyler kendi hayatıma dair yaptığım her şeyi öyle bir eziyor ki, sosyal medyanın sosyal işlevi bitiveriyor. 

Tamam, evet, bu kişisel bir blog, ama biz de kişiselle genelin karıştığı bir noktadayız artık. İkisi birbirinden ayrı değil. İki gün önce yapılan seçimlerin sonuçları, hilesiyle hurdasıyla benim için kişisel bir mesele artık. Berkin Elvan da, Burak Can Karamanoğlu da kişisel mesele. Başbakanın söylediği her şey, yapılan her tehdit, iletişim adına aştığımız her engel kişisel mesele. 

Ve bu kadar kişiselleştirilmiş mesele arasında biraz akıl sağlığını korumamız, koruyabilmemiz lazım.

Ama yine de Mart 2014'ü, en azından Nilipek. için özetleyelim. Geri kalan her şeyin özeti, her yerde var. Tuhaf bir ay oldu Mart, ve benim söyleyeceğim hiçbir şey, herhangi bir katkıda bulunmayacak.

1-Nilipek. & Kıvılcım Ural, Karga, 7/3/2014


Aslında bu konserin hazırlık aşaması oldukça stresliydi: konser tarihinde Ozan'ın Adana'ya gitmesi gerekiyordu, Çağlar ise başka bir konseri sebepli bu konsere katılamıyordu. Derken bir anda müthiş insan Berkay Küçükbaşlar aniden stüdyoda belirdi, canımız gitaristimiz Can Aydınoğlu şarkılara güzellikler ekledi, Tufan zaten müthiş bir insandı, ve panik bana adeta normalde olmayan bir el-göz koordinasyonu vermişti. Özellikle Ozan'ın yokluğuyla indieliğin dibine vurmuş, önümüzdeki şakalı komikli enstrüman sayısını üçe beşe katlamıştık.
Şekil 1.a. Stres kaynaklı karın ağrıları ve tabii ki şapka. Çünkü şapka stresi alır.

Sonuç olarak konserimiz peghoş geçti, çok güzel insanlar tanıdık, Kıvılcım Ural'ı da güzel güzel dinlemiş olduk, pek iyi oldu, çok da güzel oldu.

O zaman gelsin Kıvılcım'ın facebookundan çaldığımız fotoğraf.

2- Pürtelaş 3+1; Nilipek.

Ya konsantrasyonda, ya da çalarken ne çaldığıma bakmakta dünya deviyim; henüz karar veremedim.

Canımız arkadaşlarımız Emir Aksoy ve Levent Sevi, yanlarına başka canlar katarak (Gün Erdoğdu ve Yiğit Yemez) çok güzel bir proje başlattılar ListeList bünyesinde. Projenin adı Pürtelaş 3+1; "Pürtelaş" çekimlerin yapıldığı sokağı, 3+1 ise üçü hikayesiz, biri hikayeli icra edilen şarkıyı temsil ediyor. İlk konuk Can Güngör'dü, yarın ise Selim Saraçoğlu olacak, ve ben bu inanılmaz hayran olduğum iki ismin arasında bir yerde çıkmanın tuhaf gururunu yaşıyorum. Videolarda çok sevdiğim gitarları da Can Aydınoğlu çalıyor bu arada.


Aslında yukarıya gönül rahatlığıyla dalga geçilebilsin diye, en az şarkıdan uzun şarkının hikayesini anlattığım, adeta burjuvalıktan taklalar attığım Sağanak Yağmurlu Şarkı videosunu koyacaktım. Ama onun yerine Durak geliverdi. ÇÜNKÜ GÖĞE BAKMA DURAKLARIMIZI KAYBETTİK.

Şaka lan şaka. Ukulelem 1930lar kaydı gibi duyuluyor ve bu da aşırı hoşuma gidiyor. Olay bundan ibaret.

Ama derseniz ki hepsini dinlemek istiyorum; sizi şöyle alalım.

3- Nilipek., Gitar Cafe, 20/3/2014

Evet, git gide evime daha yakın konserler veriyorum. Evet, o kadar yakın ki, afişe bizim balkondan Gitar Cafe'nin olduğu yerin görünüşünü çizdim. Evet, biraz tembelim.

Her konserde farklı çalmazsa ölecek hastalığına yakalanan ekibimiz, bu konserde de elbet yeni maceralar peşindeydi. Dar alanda kısa paslaşılan konserde, Çağlar davulu küçültmüş, Ozan klavye yerine piyano çalmıştı. Can ve Tufan ise muhafazakar yapılarını bozmamış, pek değişikliğe gitmemişlerdi. Mikrofonun yerinin değiştirilememesi sorunsalı sebepli Emir Bey ile full akustik bir Umut icrası bile gerçekleşmişti üstelik.

Ha bir de şöyle bir şey vardı konsere dair: