29 Ağustos 2010 Pazar

Zbam!

Kesintili Çeşme tatilinin son gününde bana yakışanı yaptım; kıpkırmızı bir suratla yazıyorum bu satırları. Tam anlamıyla güneşe hazırlıksız yakalanmış bir Helga görüntüsüne sahibim. Canım acıyor.

Bir sene boyunca şu ya da bu şekilde evime gelmiş olanlar bilirler; Murat ile Aslı, tuvalet maceranızı acıklı hikayeleriyle (?) neşelendirmek için her daim görev başındaydı. Hikaye belki sonra anlatılır, ancak ben burada bundan bahsediyorsam başka bir nedeni vardır...


İstanbul'daki evimi boşalttım, yani İstanbul hayatım şu ya da bu şekilde bitti. İçinde bulunduğum hissiyat elbette tuhaf, ama bu satırları okuyan herhangi biri varsa eğer, söz konusu okuyucuyu baymak istemiyorum. Önümdeki seçenekleri seviyorum, ama İstanbul'da geçirdiğim 4, evimde geçirdiğim 1 seneyi kapatıp, kolileyip kaldırmak elbette koyuyor. Fazlasıyla koyuyor.


Bir de tabii insanlar var. "Ne var abi, gidilir görülür" desem de, sonuçta 'çevrem' artık çevremde olmayacak. Tabii ki eski arkadaşlar, yeni çevre ihtimalleri mevcut ve sevdiğimiz şeyler. Yine de oradaki hayatı, arkadaşları, sevilen insanları bırakmak koyuyor. Fazlasıyla koyuyor.

Aslı ile Murat'ın hikayesini duvara yapıştırırken kolay çıkarabilecek şekilde ayarlamıştım. Yine de çıkarmadım, orada kaldı. Muhtemelen benden sonraki kiracılar çekinmemiş çıkarmışlardır, doğal olarak. Yine de evden çıkarken en azından evin bir duvarını alıştığım şekilde bırakmak hoşuma gitti. Ve evet, aman uzun uzun yazmayayım, okuyucuyu baymayayım derken çılgınca kendimle çeliştim.


Ha, bir de konuyla aynı anda hem dolaylı hem direkt alakalı; akvaryuma gittik, akabinde de bütün harçlığımızı ataride yedik biz. Çok eğlenmiş olabiliriz. Aslında bütün dönem çok eğlenmiş olabiliriz.

Hiç yorum yok: