Do it for the monsters under your bed
- Blog yazmak/yazamamakla ilgili en güzel, en hoş açıklamayı Emir Bey yapmış, bu durumda bana daha fazlasını yazmak düşmez aslında. Yine de işte buradayım, ve elimde fotoğraflar var, anlatacaklarım var, üşengeçlikler diz boyu. 20 + 7 kiloluk bagaj hakkım ve ben, bu haftasonunun başrolünü almıştık, lakin pasaportumun gelmemesi ve İzmir'in manyaklar gibi sıcak olması sonucu sevgili annem filmin ismini "Çeşme'de tembellik" koydu ve başrolü de kaçak internete verdi.
- PWA Alaçatı'da hep beraber 5. yılımızı doldurduk. Önceki yıllarda son derece tropik gözüken bir kulede, ikramlar ve mankenler arasında oldukça özenilesi bir hayat yaşayan ben, bu sene parkur değişince, Frankie ile birlikte bir balıkçı teknesine mahkum oldum. Gerçi güneşin altında olması ve bazen biraz fazla sallanması dışında gayet lüks bir yaşam sürdüm yine bence, ve 1 haftanın sonunda sanırım 23 yıl olmadığım kadar yanık tenli, adeta bronz, adeta zenci bir insan oldum. Bunun yanında, sevgili kaptanımız tam bir Türk ev sahibi olarak bize gün boyu taze demlenmiş çay, eşinin yaptığı börek, yengesinin yaptığı kurabiye, sabah tuttuğu balık, komşusunun domatesi gibi ikramlarda bulundu (aşağıda mütevazi soframızı göreceksiniz-ki allahım ne güzel balıklardı, ne güzel bir salataydı onlar). Eğer Frankie daha balığın gecesinde midesini bozmayaydı, ertesi gün bizi menemenle, ve ilerleyen günlerde de kim bilir nelerle besleyecekti sevgili kaptanımız. Frankie suçu balığın piştiği yağa atarken, biz Özcan Abi'yle sinsi sinsi "yok yok, hep denize sokuyor belden aşağısını, ondan üşütüyor, hiçbirimize bir şey olmadı, belli bir şey yani" muhabbeti yaptık.
- Ama şu da var ki Frankie candır. Kendisi beni gerçekten sever mi, yoksa içini mi bayarım bilmiyorum, ama candır.
- Sonra apar topar bir İstanbul'a gidişim var, maksat insan dürtmek, dostların saçını çekmek, milletin kulağına kağıt sokmak. Bütün bunları yaparken ufak bir 'veda konseri' verip, Hollanda Konsolosluğu'na "Hey dostum, bana vizemi ver" demek. Nitekim düşünüyorum, evet, veda etmek istediklerimin çoğuna veda ettim, sarıldım. Özellikle bu iş için gayet güzel bir konser organizasyonunu gerçekleştiren Emir Bey'e ekstra ekstra teşekkür ederim.
- Konserde bir sürü çoghoş şarkı söyledik, DİNLEYİCİLER BENİM BİR TAKIM ŞARKILARIMI İLK DEFA DİNLEME ŞANSI BULDU falan. Bilmiyorum insanlar dinledi mi, fark etti mi, bir şey hissetti mi, ama ben mutlu oldum, sadece söyleme şansı bulduğum için.
- Konser sonrasında ise dünyanın en tuhaf karaoke mekanına gittik, herkesin tek tek çıkıp şov yaptığı sahneye biz 7 kişi çıkıp RÖREERÖRÖR diye şarkı söyledik. DJ, seçilen şarkılardan sıkıldıkça mekanı Serdar Ortaç'a, Atiye'ye, Ajda Pekkan'a vurdu, alkol etkisinin yoğun olarak gözlemlenebildiği çevre gruplarda dirty dancingler havada uçuştu. Teyzeler amcalar, bilmedikleri şarkıyı seçip, sahneye çıkıp söyleyemediler. Garip ama fazlasıyla eğlenceli bir zaman dilimi oldu.
- O değil de emlak sitelerinde yeterince takılarak Flamanca öğrenebiliyorsunuz. Başımı sokacağım bir evim yok, ama verhuurd ne demek biliyorum. Bir telaffuzum eksik.
- Hala anlamıyorum: İzmir cehennem gibi sıcakken Çeşme nasıl bu kadar soğuk?
- Uygun koşullar sağlandığında bazen romantik bir insan olabiliyorum, o da ancak bu kadar oluyor:
1 yorum:
İnsanlar da fark etmiştir de en çok ben mutlu oldum.
Yorum Gönder