*Son dakikada caymasaydım, Hollanda'ya gelince bu blogu kapatacak ve "Ayşegülnazcan Nerelerde?" diye yeni bir blog açacaktım. O zamandan kaytarmaya başlamıştım, belki bir faydası olur, ne bileyim bir konusu olur, sık sık seve seve yazarım diyordum. Sonra da, tam benden beklenileceği üzere, ona da üşendim. Mesela kafamda bir Hollanda rehberi yazmak var, ona da üşeniyorum.
-Bahsetmiş miydim bilmiyorum, Ali Bey
arkadaşlarını yanına alıp çok güzel radyo programları yapıyor.
Aachen'deyken bizi de konuk olarak aldı, ağırladı (yalan), Lindt
çikolatalarla besledi (doğru). Ne kadar mantıklı konuşuyoruz tartışılır,
ama bence okurken dinleyin:
-Üşenmek garip bir eylem. Tam üşenmek de değil aslında, ama kafada toplamak, toplamak, ölümüne toplamak, çevrenin bütün enerjisini emmek, ve sonra öyle kalmak. O enerjinin -çoğunlukla- birden bire, bir yere kanalize olmadan yok olması. Yok olmadan önceki sürekli rahatsızlık, huzursuzluk hissi. Hayatım bununla geçiyor benim.
-Ayşegülnazcan şimdi İstanbul'da. Doktoraya başladı, bilmediği şeyleri öğrenmeye çalışıyor. Daha yaşamaya başlayamadı tam. Çok dert etmiyor, ama bazen küfrediyor. İyi küfreder, genelde içinden. Sanırım biraz zorlanıyor.
-Bu arada laylayloyloy tabii. Bol bol insan görmece oynuyoruz. Hatta geçtiğimiz haftalarda etkinliklerden etkinliklere koştuk. Misal Ozan Bey ve İdil Hanım ile 9 katlı lazanya yaparak kişisel rekorları kırdık, bu rekorlar "tek dilimde lazanyaya doymak" gibi yeni rekorlar getirdi, aramıza Emir Bey de katıldı sonra, ama onunla pek rekor kıramadık henüz.
-Ali Bey ile tamamen Mark Ronson'u kanlı canlı görmek amacıyla Adidas All Originals Party'deydik, Mark Ronson'un sadece DJ setiyle gelmesi umrumuzda bile değildi (gerçi neblem, Record Collection'dan da bir iki bir şey çalaydı iyiydi). En güzeli ise evde üzerlerine yapıştırıcı döküp adidaslar içinde yuvarlandıktan sonra partiye teşrif eden sevgili hipsterlarımızın, Mark Ronson'un çaldığı cıptı cıptılar eşliğinde nasıl coştuğunu görmek oldu. Sam Sparro'yu da keyifle dinledikten sonra, eve içerde bulduğumuz bir torba dolusu plastik topla döndük, neden bilmiyorum. Sanırım işimiz gücümüz yoktu.
-Hollanda'ya gidene kadar, süpermarketlerdeki ürünlerin mahallelere göre çeşitlilik gösterdiğini fark edememiştim. Burada o kadar işe yaramıyor bunu fark edebilmiş olmak, ama orada iyi oluyordu, Türk yoğurdu falan buluyorduk. Hey gidi günler hey...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder