Merhaba, doğan güneeeş... Merhabaaa, mavi gökyüzüüü...
Deneylerin başlangıcından şu ana kadar süregelen "kilitlenme hali" bugün çözüldü mü? Tabii ki hayır. Sadece dün tezin bir kısmını bitirip süpervizörüme gönderdim, daha 3 bölüm var, ve benim içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.
Bu noktada biraz da şunun etkisi var; benim istatistik ve spss bilgisi yaklaşık 3 günde 5 birimden 20 birime, sonraki 3 günde ise 40 birime çıktı. Tabii bir şeyleri yapabildikçe yapmaya devam etmek istiyorsunuz, ben de SPSS'te vay efendim ANOVA, yok efendim T-Test, aman ne kadar da significant derken kontrolden çıktım. İstatistik hala sevmiyorum, ama sanırım sonsuza kadar Excel ve SPSS ile oynayabilirim.
Komik bir şekilde, deneylere başladığım ve sabahtan akşama labda durduğum bir buçuk hafta, Amsterdam'da 5 ay içinde geçirdiğim en sosyal zaman dilimi oldu. Bunda elbet insan içine çıkmış olmamın da etkisi var, ama ayrıca bir sürü de misafirimiz oldu, Erdem'i, Adriana'yı, Roos'u, Can'ı ağırladık, zaten Amsterdam'da olan Rutger, Pelin ve Şakarer ile kafa tokuşturduk, Maastricht'e eşya bırakmaya geldiğimde Justus, Rose ve Will ile haşır neşir olduk. Ne biçim iş yahu bu.
Araştırmama denek bulabilmek için yapmadığım şebeklik kalmadı sayın seyirciler. Na şöyle:
Maastricht'e geldiğim için mutlu olacağımı hiç düşünmezdim, ama içim içime sığmıyor, nasıl oluyor anlamadım. Hayır, kimse de yok, koca yurtta tek başımayım, kütüphane boş, arkadaşların hepsi evlerine dönmüş. Manyak mıyım neyim, güle oynaya geldim.
Bence "bedava kahve", tez yazarken Maastricht'te olmak için yeterince mantıklı bir sebep.
"İşler Güçler" ne güzel dizi be. Üç başrol oyuncusuna tek tek sarılmak istiyorum. Yönetmeniyle oturup baklava yemek istiyorum. Tüm ekip bara gidip dans edelim istiyorum. ÇOK ŞEY Mİ İSTİYORUM LAN? ühü.
Voigtlander'dan çıkan film banyo edildi bir de, bak onu da unuttuk paylaşmayı.
Kütüphane beşte kapanıyor, hüzünlere gark oluyorum. Bugün öğrendim ki kafeterya da ikide kapanıyormuş, karnım aç bir şekilde hüzün denizinde boğuldum. Neyse ki can simidi olarak çorba otomatı koymuşlar, olduğu kadar.
Her akşam kütüphaneden çıkarken selamlaştığım bir amca var, kapıda duran. İşte o hüzün içinde debelenir, çorbamı içip krem peynirli wasamı yerken yanıma geldi, frambuazlı yoğurtlu içeceklerden bıraktı, "bunun son tarihi pazar günü, pazartesi satamayacakları için atacaklar, ama hala taze, al iç yemekten sonra" dedi. "Think of it as a Dutch Treat" diye seslenmeyi de ihmal etmedi giderken. Mutlu oldum. Bu da işte en ilginç anım.
Hop, unutulan şeyler. Deneyde kullandığımız oyunun kahramanları. Şimdi, söz konusu oyunda siz bir ejderhayı kontrol ediyorsunuz. Kurbağa, sizin en yakın arkadaşınız, her labirente sizden önce giriyor, sonra o labirentle ilgili size bilgi veriyor (ödül miktarı, ceza miktarı, tuzak sayısı vs). En alttaki kardeşimiz de tuzak kasalarında bulunan gardiyan. Bütün kasaların görüntüsü aynı, tuzak kasasına denk gelip gelmemeniz tamamen şans, sadece olasılıklara göre kendinizce strateji belirleyebiliyorsunuz (bir nevi kumar yani).
Bir de aylaar aylar önce yaptığım, kulüp açılmadan paylaşamadığım, kulüp açılınca da unuttuğum, BuGusto logosu.
Tabii herkes yurttan giderken buzdolabını dolu bıraktı, ve ben yükselen kokular üzerine raflar üzerinde bir maceraya çıktım. Unutulan yiyecek ekosistemindeki canlı çeşitliliği çok acaip.
Birikince uzadı, resmen kendimden sıkıldım. Hadi gideyim de tez falan yazayım. Bu da başlığı açıklayan bir video olsun:
4 yorum:
video EFSANE!
değil mi, değil mi...
bugustoyu sen mi yaptııııın ne güzel hatta müthiş
Cok tesekkurler Ilgın Hanim, gören gözlerin müthişliği:)
Yorum Gönder