4 Temmuz 2011 Pazartesi

Bitmeyecek öykü

Gönül ister ki size işi bırakmış olmamdan, güzel güzel çocuklardan, ya da Ali Bey'in ve daha nice insanın mezuniyetinden bahsedeyim, lakin ne yazık ki hala İstanbul'dayım, ve fotoğraflar kendilerini makinadan kurtaracak bir USB kablosunun hasretiyle sevgili Canon'un içinde bekliyorlar. Ben de, tüm bunlardan bahsetmek yerine Avrupa Psikoloji Kongresi 'nde boy gösteriyorum.



Şimdi, aylardır hevesle beklediğiniz kongre, işin içine girince birden boyut değiştiriyor. Katılan herkes konusunda uzman, herkes akademisyen, herkes araştırma görevlisi, ve siz 4 senelik Psikolojik Danışmanlık eğitiminin üzerine bir iki seminer ve bir senelik bir anaokulu tecrübesinden başka bir şey katmamış bir insan olarak, hele bir de kongreye yalnız başınıza katılınca, kendinizi biraz tuhaf hissediyorsunuz.




Paintte ve mouse yardımıyla çizmek de insana kendini tuhaf hissettiren başka bir öğe




Zaten hiçbir zaman kokteyllerde insanlarla tanışan biri olamadım. Ha, kaç kokteyle tek başına katıldın derseniz sanırım 2. Konuşmalar, sempozyumlar başlasın da kendimi biraz daha iyi hissedeyim.

Kokteyle dair notlar:


  • Bir şekilde konuşmaya başladığımız Norveçli araştırma görevlisinin içini, kendisine "Anadolu'daki Doğal Kaynakların Durumu, Devlet Politikaları ve İstanbul'a Yıllık Göç Miktarı" başlıklı bir konuşma yapmak suretiyle bayıverdim. Pişman değilim, yine olsa yine yaparım.

  • Hocam Aydan Gülerce'yi bulmaya çalışırken yıllar önce Sosyal Psikoloji dersini almış olduğum Bilge Ataca'ya rastladım. Ders kitle dersi olduğundan kelli hoca tabii ki beni tanımadı, ama ben yıllardır içimde ukte kalan şu cümleyi kurabildim: "HOCAM BİZİM DERS UÇAKSAVARDAYDI VE BİZ HEP DERSİNİZE KOŞUYORDUK, O YÜZDEN HEP GEÇ KALIYORDUK, VALLA ÇOK ÖZÜR DİLERİM YAHU". Hoca pek güldü. Gerçi sonra hatırladım, dersimiz Uçaksavar'da değil Hisar'daydı, ama yine de uzun mesafe.

Hiç yorum yok: