15 Haziran 2010 Salı

Oyuncak dükkanı





Finallerin bitmesiyle, Ulusal Tembellik Festivali'nin başlamasının aynı güne denk gelmesi, elbet ki tesadüf değildir. Çeşitli bünyeler tarafından çeşitli tembelliklerle gerçekleştirilen bu festivalde, benim final dönemindekinden daha az uyuyor olmam ise başka bir tembellik çeşidi, ya da "düşünce tembelliğine giriş" konulu çalışmalar olabilir. Evet, daha az uyumak, daha çok gezmek de bir çeşit tembelliktir.


Böyle bakıldığında en tembel günlerimi geçiriyor olabilirim. Ama bloga saçma sapan alakasız açıklamalarla başlamayı seven bir insan olarak her zamanki gibi belirtmeliyim ki; konu o değil. Konumuz; Güney Kampüs'te, Mühendislik Fakültesi'nin eğlencesiyle başlayan, daha önce gidemediğimiz için vicdan azabından öldüğümüz, ancak bu sefer katılabildiğimiz bir Dünyacanbeyingrupları konulu konserle devam eden ve manzarada Görkem ve Ali Beylerle, pek hoş muhabbetlerle son bulan bir gece. Ve elbette ki bir paragraf süren cümleler...

"Sydney ve Anıl olarak cümleyi alkışlıyoruz, keşke her cümle 40 satır sürse..."


Şöyle ki, keyifli ortam, keyifli insan görmek beni de çok keyiflendiren bir şey. Dolayısıyla bir grup keyifli mühendisi göbek atarken izlemek pek hoş bir başlangıç oldu gece için. Başlangıçta fotoğrafların çekilme amacı, bir takım sarhoş mühendislere ertesi gün "oğlum bak nasıl oynadın" demekti, ama daha 15.saniyede "yahu ne güzel oynuyorlar, yahu ne güzel gülüyorlar"a dönüştü...


Neyse efenim, saatler onbire yaklaşırken mühendislerimizi bırakıp Taksim'e, 60m2 adlı mekana doğru yola çıktık. Evet, Dünyacan Beylerin her iki grubunun bir karması, bir çeşit sahneye çıkmalı, seyirci katılımlı bir konser organize etmişti, hiçbir konsere gidememiş olsak da, hazır finaller bitmişken buna gitmemiz farzdı.


Pek keyifli geçen konser sonrası içimizde kalan midye isteği, yüreklerden yükselen bir şarkı ile (in the jungle, the mighty jungle, the lion sleeps tonight...) ve çeşitli huzur/keyif karışımı duygularla manzaradaydık, Ali Bey, Görkem Bey ve ben.

Hiç yorum yok: