-Berkay uzun süreli bisiklet kiralamıştı -bisikletler sık sık çalındığı için en mantıklısının o olduğuna karar vermişti- ama üzerine bir de kucağına iyi bir bisiklet düşünce kiralanan bisiklet bana kaldı. Biz de normal bisiklet yolculuğuyla yarım saat ama Nilipek. hızıyla 45 dk uzaklıktaki botanik parkına gittik.
Ne zamandır bir tarla ortasında durmamıştım. Ne zamandır kelebek görmemiştim.
Bu huzurlu fotoğrafta tabii ki 3 yıldır bisiklet sürmeyen Nilipek.'in 3 gün süren popo ağrısını göremiyoruz.
-Annemle babam geldi Berlin'e, ama Stockholm'de zaten gezi içgüdülerini doyurmuş ve Berlin'e öyle gelmişlerdi. Haliyle burada gezmekten çok aile saadetine, kuzenlerle bir araya gelmeye ve BİRAYA odaklandık.
Tüm sevdiklerimiz BİRArada gibi kötü şakalar yapar mıyım, bence yaparım
Ama hiç gezmedik denemez tabii ki. Burada tanıştığımız müthiş insan Ares'le Yahudi Berlin turu yaptık (daha doğrusu halihazırda yaptığı tura biz ekleniverdik), Tempelhof'ta dev uçurtmalara baktık, babam Berkay'la Hertha Berlin maçına gitti, biz annemle Mauerpark'ta bir pazarı gezdik, son gün göl kenarında gün batımını izledik. Yani gayet Berlin deneyimi yaşandı, yaşanmadı değil.
Zaten eşten dosttan duyduğumuz kadarıyla kışın gelselerdı gerçek Berlin deneyimi galiba tamamen evde oturmak üzerine olacaktı.
BERLİN, BERLİNİMİZ...
-Annemleri yolcu ettikten sonra aramıza Osman katıldı, Berlin'de beraber bir gün geçirdikten sonra Münih'e doğru yola çıktık. Münih yolunda içimizdeki oraya buraya tırmanma arzusu bünyemizi ele geçirince (?) kendimizi Sachsische Schweiz'a attık. Evet, yaklaşık 2 dakikamı mekanın adını bulmak ve doğru yazılışını öğrenmek için kullandım.
Sonsuz yürüyebilen ama onun dışındaki tüm fiziksel etkinliklere mesafeli yaklaşan biri olarak doğa yürüyüşü ile dağa tırmanma arasında kaldığım bu bir saat çeşitli gelgitlerle doluydu. Yani en tepeye çıkmayız herhalde diyordum, hatta en son bu "ben herhalde en tepeye çıkmam"a dönüşmüştü ama sonunda kendimi en tepede buldum. Farkında olmadan çıktığımız tepelere, dinlene dinlene yürüdüğümüz yollara selam olsun gibi anlamlı gözüken ama hiçbir anlamı olmayan cümleyi buraya koyuyor, kendimi müsadenizle azcık başarılı hissediyorum.
Hak edilmiş (ve yenmiş bitmiş) bir şnitzel.
-Münih'e gelişimizin asıl bahanesi Import/Export'taki konserimizdi tabii ki. Geçen sene Münih konserimizi biraz son dakikada ayarlamış ve AnkerHAIDE adlı geçici bir mekanda vermiştik, vesileyle de Tuncay Abi'yle tanışmıştık. Bir sene arayla yine Münih'te, bu sefer yıllar önce işgaline ve kuruluşuna ortak olduğu, şimdi de etkinlikler düzenlemeye devam ettiği Import/Export'ta yan yanaydık.
Konser çok güzeldi, dinleyiciler çok güzeldi. Konser vermeyi özlüyorum ya ben, aktif olarak özlüyorum. Bu da böyle bir bağımlılık.
Bu fotoğrafları Eliz Alikoc (fotostudiofly) çekti.
-Peki Münih maceramız bitmiş miydi? Tabii ki bitmemişti. Geçtiğimiz sene olduğu gibi bu seneki konserimiz de Oktoberfest'le aynı zamana geliyordu ve bu sefer geçen seferkinden daha akıllıydık: konserden önceki değil sonraki gün gidecektik. Ne kadar turistik ve pahalı olsa da Oktoberfest'te maymun olmanın Osman-Berkay-Nilipek. üçgeninde özel bir anlamı var.
Öncesiynen sonrasıynan, insanıynan maymunuynan...