14 Aralık 2013 Cumartesi

Smena Smena vay

Önbilgi: başlık şu şarkının nakaratındaki melodiyle okunacak.

Yine elimizde yeni banyo edilmiş eskice bir film var: fotoğraflar falan hep sıcak havalardan. Sanırım söz konusu fotoğrafları hem coğrafi hem de kronolojik olarak üç bölgeye ayırabiliriz:

1- Fethiye.








2- İzmir




3-İstanbul










Anlaşıldığı üzere zamanımın yüzde sekseni vapurlarda feribotlarda falan geçmiş, fotoğraflarda tanıdık yüz az bu sefer (aman yarebbi nasıl olur). İşbu sendroma fotoğrafınınçekilmesindenbıkanarkadaşlar deniyor, ancak fotoğrafçılar arasında filmbitirmesendromu olarak da geçiyor olabilir.

Sizi bu sene yılbaşı ışıklarını yemeye çalışarak yılın Grinchliğine adaylığını koyan Giorgio'nun bir-iki ay önceki hali ile baş başa bırakıyorum, buyrun:


Açıklama 1: Şimdi dana gibi oldu.
Açıklama 2: Eminönü'nden çıldırmışçasına yılbaşı ışıkları aldık çok mutluyuz.


9 Aralık 2013 Pazartesi

Ben unutmuştum bunu: "İskeç ismeye geldiik"

Neredeyse 3 yıl geçmiş üzerinden, bir şekilde gaza gelip Sketchbook Project'e defter göndermemin ve hatta New York'ta yaşayan Uğur'un ortamı teftiş etmesinin. O kadar unutmuşum ki neydi, ne değildi, ne yapmıştım, ne olmuştu, mailimde tekrar "our sketchbook has been viewed" konulu bir mail görünce uzun süre algılamayı reddettim. Bugün fark ettim ne olduğunu. Çoğu sketchbookun yer aldığı büyük bir sergide tekrar birileri eline alıp incelemiş. 

Toplamda 5 oldu 3 yılda. Bence şanslıyım, kütüphanelerdeki birçok kitap o sayıyı göremiyor. - DIN DIDIDIDIDIN, DIDIDIN, DIN. (fonda müzik devam ediyor) Evet, o kitaplar, o yalnız, mutsuz, kaderine terk edilmiş kitaplar. Kimsenin mi ilgi alanı değil Uruguay'daki kamu hizmetleri? Kimse mi istemiyor Hollanda'daki kasapları, etçiliği okumak? İşte bugün, o kitapları dinlemek, onların da yüzüne bir gülücük yerleştirmek için buradayız.

Sonra hatırlayamadım, pdf halini paylaşmış mıydım. Bloga baktım, bulamadım. Sevdiğim insanlara toplu olarak attığım maili buldum, indirdim, tekrar okudum. Mailde yaptığım açıklamayı aynen şuraya kopyalıyorum:

Her şey sevgili arkadaşım Ece'nin bana Sketchbook Project'i önermesiyle başladı, başvurdum, Moleskine'im geldi. Seçtiğim tema "Down your street"ti, ben de sokakla ilgili ne yapabilirim diye düşünürken çok sıkıldım, ve sokağımı yıkmaya karar verdim (ekteki .pdf dosyasında gözükmese de, projede bir de flipbook var sokağımı uzaylıların yıktığı).

Şöyle bir şey düşündüm; diyelim ki biraz gerizekalı uzaylılar var, ve bu uzaylıların bizimle hiçbir ortak noktası yok; elektrik kullanmıyorlar, farklı enerji kaynakları var, farklı sistemleri var ve bizimle ilgili çok yüzeysel bir bilgiye sahipler. Uzaylılar bir şekilde dünyadaki tüm yaşamı yok ettikten ve her şeyi yıktıktan bir süre sonra, Dünya'ya göç eden meraklı bilim adamları "insanoloji" üzerine araştırmalar yapmak istiyor. Elde edebilecekleri nadir ipuçları ise toprağın altında kalmış olan fosil ve objeler.

İşte, ekteki .pdf dosyasında, sevgili uzaylı bilim adamlarımızın, her gün kullandığımız objelerle ilgili yorumlarını göreceksiniz.

Aynı mailde söz konusu .pdfnin daha iyi bir hale getirilmesi ve paylaşılmasından bahsediliyor, ama yaptığım birçok işe olduğu gibi, o bahsedilen planlar tabii ki gerçekleşmiyor. O yüzden süslemeden, olduğu gibi embedleyem dedim, iyi mi ettim bilmiyorum. Burada dursun, okunabilir olsun. Merak ederseniz siz de okuyun.


Bir de şöyle bir flipbook vardı, kendi sokağımı nasıl yıktığımı gösteren:

6 Aralık 2013 Cuma

Gizli yas

Ya da geç kalmış yas da diyebiliriz.



Yaklaşık bir ay önce, bizimle birlikte 13 sene geçiren, ailemizin bir parçası olan Bombyx'i kaybettik.



Son 6 yıldır pek yanında olamamakla birlikte, nasıl olduysa son İzmir'e gittiğimde sanırım onu son görüşüm olduğunu tahmin etmişim. O yüzden ipadim onun fotoğraflarıyla dolu.



Bir de koltukta son kez birlikte uyumuş olmak var. İyi ki olmuş işte o.

Ek: İnsan böyle durumlarda gerçekten ne diyeceğini bilmiyor. Köpek mi sahibine benzer, sahibi mi köpeğine benzer, ya da bu köpeğin sahibi ben miyim, ya da köpeklerin sahibi olur mu, hiçbirinin cevabını bilmiyorum. Ama sonuçta bir bağ var, bir ilişki var. Normalde ancak kendi istediğinde yanına yaklaştıran Bombyx'in, canınızın sıkıldığını hissettiği an gelip yanınıza yatması, sizi üzdüğünü fark ettiği insanları yanınıza yaklaştırmaması var. Coğrafi sebeplerle hayatta somut olarak yer alamasa da, hayatın İzmir altbaşlığındaki sabit varlığı var. Üzülüyor insan çok.

4 Aralık 2013 Çarşamba

Hatırla sevgili, o mesut geceyi.


Her şeyi başından, az şakalı, olduğu gibi anlatayım bence.

Az önce kontrol ettim, daha üzerinden bir sene geçmemiş. Bir arkadaşımın ricası üzerine önce ilk iletişimi kurduğum, sonra yazışmalarının çevirilerini yaptığım Andre Rieu konseri güçlü ama uzak bir ihtimaldi o sıralar. Andre ile pek muhabbetim yoktu, menejeri Roel ile aramız iyi gibiydi, ama hiçbir şeyden emin olamıyordum. Ama sadece konseri, konserin sahne arkasını ve Andre'nin stüdyosunu görmek bile inanılmazdı o gün.

 Haydi hep beraber şu stüdyoya bakıp ağlayalım. Andre Rieu ve Johan Strauss Orkestrası'nın bütün provaları burada yapılıyor, bütün albümleri burada kaydediliyor.

Arada bir biz gittik, bir onlar geldi. Andre'yle Türk müzisyenleri tanıştırdım. Sonra Andre sahnede bir çevirmene ihtiyacı olacağını, bana güvendiğini, o yüzden bunu benim yapmamı istediğini söyledi.

Olay aslında bu. Gelelim şu son bir haftaya.


Provalar sebepli Nağme ve diğer müzisyen arkadaşlarla birlikte Hollanda'daydık. İşlevim kısıtlıydı, konuşmaların provasına pek vakit olmuyordu, ama mutluydum, umutluydum. Üstelik MAASTRICHT DEDİĞİMİZ ADETA İKİNCİ BİR MEMLEKET.


Yani burada yazar arkadaşlarımı gördüm, çok iyi oldu diyor. Bir yandan da ekliyor: "Maastricht iyi hoş, Albert Heijn da canımız, ama Allah aşkına, ben burada 6 ay nasıl sıkıntıdan ölmemişim?" (spoiler-aslında gayet öldü-spoiler).


Sinan Erdem'de son provalar
 

Ayşegülnazcan soundcheckte. (fotoğraf Roel'dan)

Sonuç olarak, Andre'yi ve orkestrasını misafir ettik, çevirilerini yaptık, sahnede iki şarkı söyledik, Sultanahmet dolaylarında dolaştırdık. Bir sürü komiklik, bir sürü tatlılık, biraz da saçmalık birikti. Konserde o kadar şuursuzdum ki, 10.000 kişiye konuşmanın adrenalini yatağıma yattığımda vurdu bünyeye, o yüzden, konserde ne oldu, ne yaptık, nasıldı hatırlamıyorum pek aslında. Ama sanırım güzeldi.

Geceye dair şu güzel kanıtları bana sağlayan Pierre'e de ayrıca minnettarım.


Gerçi her televizyon kanalında ön sıradakilere kasap havası oynatıyor gözükmeyeydim iyiydi.