28 Nisan 2013 Pazar

"Böyle sanki çölde gibi bir film, öyle bir görüntüsü var"

  • Yurdun sokağında hala ne olduğunu anlamadığım bir inşaat var. Daha önce tatsız olaylar olduğu için soramıyorum da, ama konu o değil. Bugün o inşaata gelen vinçte Massive Attack çalıyordu.
  • Havaların aniden tiril tiril kıyafetler gerektirmesi hoş olmadı. Benim bütün tiril rezervim İzmir'de, hazırlıksız yakalandım. Hazırlıksız yakalanınca da 2.el dükkanından 1 euroya aldığım etekle gerçek bir teyze oldum. Daha önce benzer bir teyzeliğe, yine bit pazarından aldığım 3 euroluk etekle ulaşmıştım.
Teyzelik uzmanı Doç.Dr. Nil İpek Hülagü, yeni kitabı "Etek ve Teyze İlişkisi: 21.Yüzyılda Patates Temsilleri"ni sizin için anlatmadı. Anlatmaz da, hırto. 
  • Ama benim ruhum teyze.
  • Biz ne şanslı insanlarmışız mesela, ne güzel insanlar tanımışız, ne güzel insanlarla vakit geçirmişiz.
  • Aslında ergenlikten çıkmadım. Daha doğrusu ergenlik benden çıkmadı. Ama soranlara evde yok diyorum, perdenin arkasına falan saklıyorum. Evden çıkmasına, pencereden bakmasına, dışarıda gözükmesine izin vermemeye çalışıyorum. Halbuki izin versem dışarı çıksa belki kaçacak bir daha dönmeyecek. Ha işte o işime mi gelecek, yoksa dümdüz bir adam mı olacağım ergen aklı olmadan, onu bilemiyorum.
  • Allahım nasıl da huysuz gibiyim. Değilim yahu aslında. Okuldayım, çayım var, ödevim var, işim var. Başka da bir şey yapmak istediğim yok. Yani, saçma gelebilir, ama ölümüne keyifliyim şu an.
  • Bu arada konserde kayıt almadık sanıyordum, ama meğer güzel insan Ali Bey bütün konserin ses kaydını almış. Kendisi sosyal mecralarda zerre gözükmüyor ama sosyal medyada aslen dünya devi.
Tişikkürler sipirmin

  • Bugün Eminönü'nden Karaköy'e yürürken su satan çocuk ben önünden geçerken (muhtemelen teyze eteğim, güneş gözlüklerim ve fotoğraf makinemin sağladığı turist görüntüsü sebepli) bana "BEYBİE" dedi. Dönüp "Yavrucum bu mu senin turist kıza yazma şeklin?" diyecektim ama olayın farkına varıp da şu bilince ulaşana kadar 5 adım atmıştım. Artık dönüp bu muhabbeti yapmam anlamsız olacaktı.
  • Şimdi baktım da bunu hiç paylaşmamışım burada. Gerçi hava çok güneşli, bu havada bu şarkı kime ne hissettirir bilmiyorum, ama şöyle bir şey mevcut:

"Kör taklidi yapıyorum, tıpkı ağaçlar gibi, hiç bir yere gitmemek için..."

  • Bugün bir de şunu düşündüm; ev dediğin yer kaldığın değil kendine ait bir alana sahip olduğun yer sanırım. Ve galiba bu yüzden yurdu değil de okulu daha ev gibi görüyorum şu ara.
  • Bir hafta hızlıca bir geçse ya...



26 Nisan 2013 Cuma

"Buralar böyle hep işaret"


24 Nisan'da ikinci konserimizi vermek üzere Ozan Tekin ile 60m2'deydik, minik minik çaldık, minik minik söyledik. Başta az kişi olmasının verdiği rahatlık, insanların gelmesiyle yine kendini saçma bir şımarıklığa bıraktı, ya da nasıl tanımlayayım bilemedim. Beyle bir yavşaklık, bir bulaşma hali, bir rahat gibi gözükme ama aslında tam da rahat olamamalar, bir anlamsızlıklar...

Ozan bana nasıl tahammül ediyor bilmiyorum. Sahnede kendisi ile olmak büyük mutluluk, buradan da açık ve net belirteyim.

Ve tabii ki yine canlı yayınladık konseri, ama bu sefer ortasından başladık yayınlamaya. Ahanda söz konusu yayın da aşağıda:



Video streaming by Ustream

25 Nisan 2013 Perşembe

Post it

Geçen gün depresyona girdim, yahu ne oldu bana, neden blogu böyle kendi haline bıraktım, ah gençliğim neredesin gibi cümleler içinde yüzerek. Sonra bir baktım ki Nisan ayındaki yazı sayısı gayet normal bir rakama ulaşmış. Gerçi bu yazılardan ikisi 7pf2p konser afişi ama olsun. OLSUN.

Yayınlamayı unuttuğum bir Mamiya MSX 500 siyah beyaz serimiz mevcut. Geçen hafta elimize geçti ama bu haftaya kadar sarktı, neden? Tembeliz çünkü.
















İşin hem iyi hem kötü tarafı, bu filmden çıkan fotoğrafların bazıları bir seneden önce çekildi, yani nerede, ne şekilde çekildiğini hatırlamıyorum bir kısmının. Anısız fotoğraf ne acayip bir şey.

17 Nisan 2013 Çarşamba

7pf2p Babylon'da.

 
Everybody else is just green, have you seen the chart?
It's a helluva start!
It could be made into a monster, if we all pull together as a team. 

10 Nisan 2013 Çarşamba

Ejderha

Leke, Galip Tekin'den Art of Animation dersini alanların çıkarmakta olduğu bir fanzin. Birinci sayısı çıktıktan sonra Edanur'la konuştuk, fanzin için bir şeyler çizebileceğimi/yazabileceğimi söyledi. Ben de aşağıdaki resmi çizip öyküyü yazdım. Aylardan Kasım'dı, ben biraz sıkıntılıydım.
 
Fanzinin tamamı şuradan okunabiliyor. 
 
 
 
       Yok, beklediği bu değildi, bu görüntü ne okuduklarıyla, ne hayal ettikleriyle uyuşuyordu. Ailesine karşı gelirken, onca yolu yürürken, her gece karşılaşacakları anı düşlerken aklında nargile içen ve baygın gözlerle üflediği dumana bakan bir kız yoktu.
       “Ama bu bir ejderha değil...” diye mırıldandı.
       Kız, üflediği dumana bakmaya devam etti, bir nefes aldı, üfledi.
       “Tabii ki bir ejderhayım,” dedi yeni dumana bakarak, “görmüyor musun?”
       Kahramanlık, zenginlik ve bunların getireceğini umduğu mutluluktan henüz vazgeçmemişti; kızı incelemeye başladı. Hayır, kız hala bir ejderha değildi; evet, şapkasında iki kanat vardı, ama uçamazdı. Ağzından ateş değil duman çıkarıyordu, nargilesi olmasa o da çıkmazdı. Ortada herhangi bir hazine görünmüyordu; gerçi bolca minder vardı, muhtemelen çil çil altından daha rahattı. Bir umut incelemeye ve kafasındaki ejderha resmiyle eşleştirmeye çalıştı. Ne yazık ki kız inceledikçe bir ejderhaya dönüşmüyordu.
       “Uçman mümkün değil,” dedi aniden, “bana kanatların olduğunu söyleme, onların bir işe yaramadığını biliyorum.” Kız gülerek döndü.
       “Uçmaktan kastına bağlı,” dedi, “zamanı anlamsız kılabilirim.”
       “Anlamadım...”
       “Zamanı anlamsız kılabilirim. Bu noktaya gelene kadar buraya gelirken harcadığın zamanın farkında değildin. Bu anın hayalini kurarken de zamanı önemsemedin.”
       “Yani?”
       “Diyeceğim o ki, zıplamakla uçmak arasındaki fark aslen süreye bağlı. Zaman algısı ortadan kalktığında her zıplamayı uçuş sayabilirsin, haliyle sen buraya gelene kadar uçabiliyordum ben.” Bir an duraksadı. “Ki senin gibi buraya gelmeye çalışan, bunun hayalini kuran ve zamanı bir süreliğine rafa kaldıran sürüyle insan var. Hala uçabilirim, sadece uçmuyorum.”
       “Bu çok saçma, yine de kabul ettim diyelim. Ateş püskürtmüyorsun? Benimle savaşmaya çalışmıyorsun bile?”
       “Ama şu anda yanıyorsun?”
       “Nasıl yani?”
       “Bana yüreğinin yanmadığını söyleyemezsin. Kızgınsın, hayallerin yıkıldı, karşında hayal ettiğin devasa ejderha yerine, ejderha olduğunu iddia eden bir kız var, yanlış mı? Elinin kolunun yanmasına hazırdın, ama buna hazır değildin. İçin acıyor, çünkü haksızlık bu, çünkü çok zaman harcadın, çok yoruldun. Ve ben senin sadece karşında durup yüzüne duman üfleyerek canını yakabiliyorum.”
       Hak vermek zorundaydı, canı yanıyordu. Aradığı burada değildi, ya da aradığı, aradığını sandığı ile aynı değildi.Kafası karışmıştı, ejderhaya hak vermek istemiyordu. Ejderhaya ejderha demek de istemiyordu, onun kayıtlara 'nargile içen kız' olarak geçmesini talep ediyordu, ve o tüm bunları düşünürken, nargile içen kız üflediği dumanla halkalar yapıyordu.
       “Peki hazinen nerede?” dedi, uzun süre kafasında tartmış ve bir sonuca varmak için sadece bu sorunun cevabına ihtiyacı varmış gibi. “Ben buraya hazinen için geldim, senin bir hazine koruyor olman lazım.”
       “Hazine senin yolundu” dedi nargile içen kız birden ciddileşerek. Sonra kahkahalarla gülmeye başladı. “Hayır, bu çok büyük bir yalan olurdu. Gerçek şu ki, bir hazinem var, ama kullanmayı bilmediğin için pek işine yarayacağını sanmıyorum.”
       “Bilmek istiyorum.”
       “Nasıl kullanabileceğini açıklayacak değilim. Ama üzerinde yattığım yastıklar benimle ilgili hayallerle, yazılarla, söylenenlerle dolu, ve bu yastıkları parçalasan bile her gün yenilerini doldurabilirim. Senin hayallerin yıkıldı ve belki şu arkamdaki yastık biraz söndü, ama uçan, alevler çıkaran ve altınları koruyan dev bir kertenkeleye inanan senin gibi binlerce insan var. Onlar inandıkça ben güçlüyüm ve rahatım.”
       Bu anlamsızdı. Kızın ejderha olduğundan çok, ejderha diye bir yaratık olmadığını, kandırıldığını düşünüyordu. Ama nasıl bir şakaydı ki, kendisini kandıranlar da inanıyordu, peşinden koşanlar, üzerine yazanlar inanıyordu; bir ejderha vardı, o ejderhanın bir tarifi vardı, ejderha öyle olmalıydı. Nargile içen kız yerinden kalkmadı, ama nargilesini bıraktı, dönüp bağdaş kurdu, şimdi gözlerinin içine bakıyordu.
       “Bak,” dedi, “her şey sana tarif edildiği gibi olacak değil. Hiçbir şey, insanlarının inandığı gibi olma zorunluluğu taşımıyor, benim için de geçerli bu. Ben burada rahatım, ama şimdi beni bulduğun için yer değiştirmem gerekecek, böylece, bu hayal kırıklığıyla dönüp anlatmaya çalıştığında kimse sana inanmayacak. Çok deliren var, seni de onlardan biri zannedecekler.
       “Ve ne hoştur ki, ejderhanın gerçeğini bir mağarada buldun, zerre etkilenmedin ve bunu bu mağaranın dışında, gerçek dünyada anlatmaya çalışacaksın. İnanmayacaklar, ne güzel değil mi? Daha da güzeli, şu an bir ejderhanın gözünün içine bakıyorsun, ama buna sen bile inanmıyorsun. Hep hayalini kurdun, ama şu an zerre değeri yok senin için.”
       Ejderha yavaşça nargilesini toplarken, biraz büyümüş, biraz üzülmüş olarak mağaranın ağzına döndü olamayan kahraman. Hava güneşliydi, mağaranın çıkışı sadece bunun ipucunu veriyordu. Buraya ejderhayı yenmeye ve hazinesini almaya gelmişti, yapamasa bile bu uğurda ölecekti. Halbuki şimdi ortada bir ejderha yoktu, ve nargile içen kızın ejderha olduğu varsayılsa bile, onu yenememişti. 'Aslında bir yolu olmalı,' diye düşündü, 'kahraman olmamın bir yolu olmalı, hazineyi kullanabilmemin bir yolu olmalı.'
       Bir süre mağaranın çıkışındaki ışığa baktıktan sonra tekrar ejderhaya döndü; kız nargilesini toplamış, yastıklarını bir çantaya dolduruyordu.
       “Toplanmış olman güzel,” dedi gülerek, “çünkü benimle geliyorsun. Benimle geldiğinde kimse ejderha olduğuna inanmaz, ama ejderhayı öldürdüğümü ve seni onun elinden kurtardığımı söylediğimde bana inanırlar. Ve sevgili ejderha, işte o zaman o yastıklar benim kahramanlık öykülerimle dolar, senin ise ismin değişir. İsmin değiştiğinde, ve insanlar senden çok ismine inandığında ne olacak bilmiyorum, açıkçası çok umurumda da değil şu an. Ama bana fiziksel bir zarar veremezsin ve kaybedecek bir şeyim yok. Benimle geliyorsun.”
       Yastıkları sırtına yüklendi, kızı kolundan tutup götürdü. Ve işte Ferit, ejderhayı böyle yendi.

5 Nisan 2013 Cuma

7pf2p Kadıköy Sahne'de!


For long you live and high you fly 
And smiles you'll give and tears you'll cry 
And all you touch and all you see 
Is all your life will ever be 

3 Nisan 2013 Çarşamba

Pamuk gibi ticaret

Biraz maceralı bir Sirkeci yolculuğu oldu, lakin belli bir noktasında Şahabettin Bey ile el sıkışıp muhabbet etmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Önce gelsin bir tutam Yashica MAT EM:





Bir nebze de Agfa Clack alalım (daha önce hiç bilemeyip 400 asa filmle felaketler yaratmıştık, bu sefer yine 400 asa ama daha güzellikler söz konusu):





Bütün koleksiyonumu İstanbul'a taşısam da rahatlasam. Hala denemediğim makinalar var.

2 Nisan 2013 Salı

O ergen kız benim


  • Yaklaşık bir ay sürecek olan "Polen Kaynaklı Halsizlik ve Beyin Durması Sempozyumu" dün geceki galadan sonra bu sabah resmi açılışını yaptı. Sabah uyanamama, ağzın burnun birbirine girmesi gibi etkinliklerle başlayan açılış, Aerius alma töreni ile devam etti. Ağız burun tekrar kendi yerlerine döndükten sonra da beyin kapalı kalmaya devam etti, ancak saat on iki gibi çalışmaya başlaması halk tarafından sevinçle karşılandı. İlerleyen günlerde de benzer bir plan izleyecek olan sempozyumun etkileyici konuklara, kapalı gözkapaklarına ve sürpriz hapşırıklara ev sahibi olacağı konuşuluyor.
Matthew Inman, hislere tercüman.



  • Geçtiğimiz çarşamba, konser sonrasında bir süredir konuşulan bir olay vuku buldu; Emir Bey sevgili dostu Merve Hanım'a evlenme teklif etti. Emir Bey'in hayat birleştirme kararı uzun zamandır belliydi-ki zaten en birleşesi, en öyle kalası, en bir sevimli çiftlerimizdendir Emir Bey ile Merve Hanım. Biraz heyecanlı geçen organizasyon sürecinden sonra bize sırıtarak teklifi ve Merve'nin cevabını izlemek düştü. Tüm bu süreçte ben Emir'den daha çok heyecanlanmış olabilirim; her şey olurken kendimi "ehe ehe ppfeeeheh" efektiyle gülerken yakaladım, o zaman fark ettim.


  • Yine başka bir aşk dolu, sevgi dolu olay: liseden en yakın iki arkadaşımdan birini Meksikalı bir damada emanet ettik. Ya da Meksikalılar Carlos'u Pelin'e emanet ettiler, bilmiyorum. Ama  hem yabancı damadın hem de ailesinin Ankara havası oynamasını sağladık mı, evet bunu yaptık. Peki lisede gayet metal dinleyen Pelin, düğünde göbek attı mı, evet attı. Ben hem Pelin'i, hem Selin'i, hem de arada bir yerde Fulya'yı gördüm, arada Carlos ile Pelin'in sevimliliklerini, ailelerinin bakışlarını yakaladım, o yüzden mutlulukla doluyum.
Pelin güzel bir gelindir. Benim de çiftlerin ortasına oturmada derecem var.

  • Nikahtan bir gece önce İzmir'de, odamda, Selin ve Pelin'le tuttuğumuz defterlerin sonuncusunu buldum. Allahım, ben kendimi az çok düzgün bir ergen zannediyordum. O kelimelerden seslileri atan, boş boş konuşan, en büyük derdi tenefüste üst sınıftaki çocuğu görmek ya da görmemek olan ergen kız var ya, işte o ergen kız benmişim. Utançtan iki sayfadan fazla okuyamadım, defteri kapatıp yerine koydum, yorganın altına saklandım.

  • İzmir iyi, İzmir güzel, İzmir can ulan. Bostanlı sokakları kadar bana mutluluk veren başka bir yer var mı acaba. Bostanlı da karizmatik bir yer değil ki, şarkı yazsan yazılmaz.
  • Bu arada, az çok analog fotoğrafla uğraşanlar bilir, bir Şahabettin Pamuk gerçeği var Sirkeci'de. Hah, işte bazen de yok. Bazen olmadığı, bazen olduğu gerçeğini ben de dün elimde iki orta format ile Pamuk Ticaret önünde beklerken öğrendim. Neyse ki filmlerimi Şahabettin Bey'e vermek üzere karşı dükkan aldı, kendisi de bu öğleden sonra gelecekmiş dükkana. Yarın da artık gelsin Yashica MAT EMler, gitsin Agfa Clacklar...

1 Nisan 2013 Pazartesi

Albürmek

(Anlatılacak ne çok şey var yarabbim. Ama şimdi anlatmıyorum, belki önümüzdeki maçlarda. Şimdilik daha fazla bekletirsem iyice unutacağım başka bir olay var paylaşmam gereken. Bambaşka bir sosyal mecrada  varlık gösterdi aslen, ama burada da bulunsun, hem indirmeli, hem indirmesiz dursun.)


 
 
 
 
 
 
 

İndirmek, daha doğrusu tek tek ya da topyekün indirebileceğiniz dropbox sayfasına ulaşabilmek için kaplumbağayı dürtün. Sırtına tık tık edin, sizi hemen linke götürür.