21 Mart 2011 Pazartesi

Sulfarhin



Yapı Kredi'den yeni Ayşegül serisi: "Abimin pornoları". En soldaki kızın "Bakın ne buldum" ifadesine, ve yukarıdakinin yüzünden okunan "Annemler geliyor saklayın" hissiyatına ayrıca dikkat çekmek istiyorum.

Biz de beklemiyorduk ki. "Be the Band"de ilk ona girmişiz Lemur olarak. Gerçi bu yeni bir haber değil, ama Istanbul'dan dönerken şarj aletimi orada unutunca bilgisayarsız bir insan oldum, dolayısıyla size zamanı geçmiş haberler veriyorum.

İlk üçe kalır mıyız, orası meçhul, ama ilk ona girmek bile insanın içine bir takım kelebekler yayıyor.

(bkz. kelebekler)

Dipnot 1: Yıllar sonra yine fotoğraflarımız olmasını sağlayan Aybike Hanım'a teşekkür ederiz. Kendisi aynı zamanda Avaz Avaz için bizimle röportaj yapmış ve kendimizi adeta birer "celebrity" gibi hissetmemizi sağlamıştır.

Dipnot 2: Bir de solda bir adet Lemur görseli göreceksiniz, oradan bizim EP'yi de indirin ki, mülakatta söylediğimiz "Eeö Ep çıkardık ama hep eşe dosta dağıttık" cümlesi bir adım ilerlemiş olsun:)

9 Mart 2011 Çarşamba

4 dakika daha*

Geçtiğimiz hafta Emir Bey vasıtasıyla tanıdığımız, ama Emir Bey'den bağımsız baktığımızda da çok sevdiğimiz bir grup olan Sakareller'in Peyote'deki güzide konserindeydik. Önceden de Taşoda'da seyretme fırsatı bulmuştuk, ama bu daha da güzel oldu, hem fotoğraf da çektik. Peyote'de fotoğraf çekmeyi özlememişim, hayır.

Ama Sakareller konseri sonrası yine bir gaza geldim "karanlık bar ortamında konser fotoğrafı çekmeye çalışmak" konulu bir blog yazısı yazsam mı diye. Sonra baktım ki fotoğraflar o kadar da iyi değil, geçti o gaz, dedim "dur bir, ahkam kesme iki dakika".

Konser de aşağı yukarı şöyleydi işte:

*Modelini bilmediğim sevgili telefonumun 5 dakika erteleme gibi bir özelliği yok. Her seferinde dört dakika erteliyor. Yani işe giderken her sabah 7:45'te ve erteledikten sonra da 7:49'da çalıyor. Hastasıyım.

6 Mart 2011 Pazar

Demo dağıtmak

O gün Lemur için sıradan bir gün değildi, yo dostum yo, değildi. Lemur üyeleri, bir takım nedenlerden dolayı (ki bu nedenler resmileştiğinde buradan da bas bas duyurulacak, bu nedenler ile çılgıncasına övünülecektir) aniden gaza gelmiş ve hem bir takım işlerini halletmek için, hem de bir arada oldukları 3 yıldır yapmadıkları bir şey yapmak için bir araya gelmişlerdi. Evet, Lemur mekan mekan gezecek, demo dağıtacaktı.

Kendini tanıtma adına pek bir şey yapmayan, Myspace'ten arkadaş eklemeye bile üşenen bir grup olduğumuzdan kelli bu sürecin nasıl ilerleyeceği ne yazık ki meçhuldü. Gidilecek yerler iddialıydı ve biz değildik. Gün nelere gebeydi? Ciddiye alınacak mıydık? Deniz yeterince cd çekmiş miydi?

Farklı kaynaklardan aldığımız gazla kendimizi ilk olarak 60m2 adlı güzide cazsal mekana attık, söz konusu farklı kaynaklar orada rahatlıkla çalacağımızı söylemiş, çeşitli telkinlerle bizi rahatlatmıştı. Ancak girişte sol tarafta önümüzdeki iki hafta caz festivali olduğunu gösteren afiş, ve içeriden gelen caz gitar (e.g. bibilibibübübbililibibibili) ve davul (e.g. tıpas tıtıtas tıpıptıças tıças tıtıtıtı) soloları aniden 10 üzerinden 5 olan kendimize güvenimizi -2ye düşürdü. Yapacak bir şey yoktu, içeridekiler cazcı ve şapkalıydı, ama biz de kendi halimizde müzisyenlerdik.

Benim de şapkam var diye grup hafifçe beni öne ittirdi, benden de "biz demö bırekecektik kime virilim?" gibi bir ses çıktı. Sakallı abi "siz caz mı çalıyorsunuz?" diye sordu. Yo dostum yo, bu soruyu beklemiyorduk, yine de "aslınde cez çelmiyörüz eme akustik çelebiliriz diye düşündük" gibi bir şeyler zırvalayabildik. Deniz kutudan cdyi çıkardı, abiye verdi, abi telefon numarası istedi, Deniz yazdı, ama muhabbet daha da uçsuz noktalara ilerlemek üzereydi. "üniversite grubu musunuz?" gibi bir soru geldi abiden. Önce "ivit" dedik, ama hazır zırvalamaya başlamışken ben yine araya girdim ve "ivit ama aslında değil yani biz mezun olduk ama Deniz hala okuyor" şeklinde gereksiz açıklamalarla ortamı şenlendirdim. O esnada gitarlarla ilgili bir ayar yapmaya giden abi bizi orada garip hissiyatlarımızla başbaşa bıraktı; görüşürüz demek, son bir teşekkür edip gitmek istiyorduk, ama abi dönmüyor, bu hayaller bir türlü gerçek olmuyordu, kilitlenmiştik...

Abiye veda etmeyi başardıktan sonra ikinci durağımıza, yani Dogzstar'a doğru yola koyulduk. Bu mekanla ilgili biraz daha rahattık, zira daha önce iki kez Yora ve Vera ile konser vermişliğimiz vardı. Yani, bizi hatırlayacaklarından emin değildik, ama yine de yabancı topraklarda değildik. Dogzstar'ın ağır kapısını açtık, içeri girdik, gördüğümüz ilk adama "biz demo verecektik?" diye sorduk, bizi üst kata yönlendirdi, orada bizi DJ kabininde güleryüzlü bir abimiz bekliyordu. İlahi sesler eşliğinde DJ kabinine ulaştık ve kendimizi tanıttık, Deniz kutuyu açtı, cdyi verdi. "Siz Taylan'la tanışıyor muydunuz?" dedi abimiz, tanıyorduk az çok, evet dedik. "Tamam, herhalde o yönlendirdi sizi(?), genelde grupları o bulur myspaceten (?)" dedi. Bozamadık, gülümsedik.

Üçüncü mekanımız biraz iddialıydı, ama yine sıkı gaz almıştık, aldığımız gazla ve biraz da soğuğun etkisiyle hızlı adımlar atıyorduk. Nublu'ya geldiğimizde kapıda sigara içen Sarp Maden'i gördük, "haydi bismillah" deyip içeri girdik, ama 60m2'dekinden çok daha fena bir durum bizi bekliyor, kendimize güvenimiz hızlı bir ivmeyle sıfırın altındaki çift rakamlı sayılara ilerliyordu. İçeriden gelen "Çıpıtıpıtıpıtıtıtıtıtıt tıtıstıstıs tutastastas çuputas"lar Volkan Öktem'e, "budubudubudu bup budubudubuduu dudududu buddu"lar Alp Ersönmez'e aitti, biz ise kapalı olan kapının 5 milimetrelik aralığından bu soundcheck anlarına ancak şahit olabiliyorduk. Kilitlenmiş kalmıştık, ne yapacağımızı bilemiyorduk, üstelik Sarp Maden de sigarasını söndürmüş ve "bilibilibilibilübübü"leriyle soundcheck'e katılmıştı. Şapkam kurtarmıyordu. Yukarı çıktık, aşağı indik, içeri girmeden bir görevli bulmanın umudunu taze tuttuk, ama yoktu, yoktu... "Yahu barmene, görevliye, birine soralım, herhalde bizi yönlendirir" dedik ve içeri girdik.

Barmene doğru ilerlerken bir görevliye "Yahu biz demo verecektik, kime vermemiz gerekir?" dedik, "Bana verebilirsiniz" dedi.

Böyle bir durumda o demonun istediğiniz kişiye ulaşmayacağını biliyorsunuz, ama adam bu kadar direkt söylediği için, saygısızlık/güvensizlik etmemek adına yine kutuyu çıkarıyor, cdyi veriyor, sonra da adamın demonuzu arka cebine sokmasını izliyorsunuz. "Napsaydık, acaba dinlemeye devam etse miydik hazır gelmişken hmm" diyor, ama tırıs tırıs çıkıyorsunuz mekandan.

Son durağımız Peyote'ydi. Yine DJ kabininde, yine güleryüzlü bir abimiz vardı (déja vu). Cdmizi verdik, kendi bestelerimizi yaptığımızı söyledik. Sonra kendimizi yine Peyote'de bira ve sigara böreğine verdik...

Dipnot: 1-Bu resimsiz ve uzuun yazı için özür dilerim. Bir sonraki yazı bol resimli ve kısa olacak, söz.
2-Yazıda isim kullanmamak, habire bir takım "abiler"den bahsetmek bilinçlidir. Yoksa hepsinin ismi cismi var a canım.