27 Şubat 2011 Pazar

Geldik mi?


Bir şeyleri beklerken zaman yavaş ilerliyor, bu konuda yeni bir şey söylemiyorum. Uyurken de genelde hızlı ilerliyor, bu da bilinmeyen bir şey değil.

O yüzden sanırım kaplumbağanın sırtındayken en mantıklı davranış uyumak.

20 Şubat 2011 Pazar

"Your sketchbook has been viewed in Brooklyn, NY!"

Evet, Sketchbook Project'e göndermiş olduğum sevgili defterim, dün birkaç ay sürecek olan turnesine başladı, biz de anında New York muhabirimiz Uğur Güney'e bağlandık. Uğur?


"Evet burada inn-nna-nnıl-mazz bir kalabalık var sayın seyirciler, New York sanatseverleri şu anda Brooklyn Art Library'i hınca hınç doldurmuş durumda...."


Nasıl bir organizasyonsa, Uğur Bey defterime bakar bakmaz çotort diye mail geldi, "Your sketchbook has been viewed in Brooklyn, NY!" diye. Tamam, bakan kişi tanıdık olabilir, ama yine de en azından defter orada, en azından defteri elinde inceleyen birinden kapsamlı bir geribildirim alabildim. Başka biri bilerek yahut tesadüfen benim defterimi inceler mi bilmiyorum, ama 8 eyalet gezecek o defter:)

Ha, olur da Amerika'ya gidersiniz, yolunuz bu turneye düşer, ayaküstü "aaa Nil İpek'in defteri vardı orada" dersiniz, haberiniz olsun ararken Türkçe karakterler çalışmıyor. Yani her ne kadar ismim gayet Türkçe karakterlerle yazılmış olsa da İpek ve Hülagü kelimelerini bilgisayarlar kabul etmiyor, Nil diye aratmanız gerekiyor. Bu da sevgili muhabirimiz Uğur Güney'den bir ipucu:)


Kendisine hem fotoğraflar için, hem de ilk gününde defterimi şereflendirdiği için çok teşekkür ediyoruz!

18 Şubat 2011 Cuma

Diday diday day



"Ehehehehehehe çok mutluyum len"

Kendime üç yeni plak aldım sayın seyirciler, biri de bu. Dinledikçe neşeleniyorum. Gerçi "Geldiler" olsa herhalde antikacıdan eve amuda kalkıp yürüyerek gelirdim-ki tanıyanlar bilir, duvar amudunu bile beceremeyen bir insanım nihayetinde.

Bir de dün 10 kişi bir koltuğa sığdık diyordum ya, baktım kimse merak etmedi, dedim "o zman hemen paylaşayım, sanki herkes merak etmiş, yoğun ilgi olmuş taklidi yapayım". Bir kere yalan söylemişim, 9 kişiymişiz, ama nedense Taha'yı hala gitmemiş kabul ettim, sanki 7 Pink Floyd'da hala 7 Pink Floyd varmış gibi. Resmen uydurmuşum.

Hemen ardından yine muhtemelen ukala ukala konuştuğum, ama kendisiyle röportaj yapılan müzisyenden çok, Taksim'de hükümetle ilgili bilinçsizce görüş bildiren şaşkın öğrenci görüntüsü verdiğim fotoğraf geliyor. Yalnız bu fotoğrafla ilgili soru işaretlerim var: 1-Erhan neden bu kadar mutsuz? 2-Cem ne düşünüyor? 3-Kız benle konuştuğu halde neden Barış'a bakıyor? 4-Gerçi ben kızla konuştuğum halde nereye bakıyorum? 3-Barış sana lafım yok, sen süpersin.

Fotoğraflar da sağolsun, bizden desteğini esirgemeyen Abdullah Tarık Çakır'dan. Kendisinin aynı zamanda Onur Çöçelli'yle beraber şöyle bir şeyde de parmağı vardı:

7 Pink Floydlar ve 2 Prenses - Making of from 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses on Vimeo.

17 Şubat 2011 Perşembe

Altıyüzelli

  • İşbu yazı, bir şekilde es geçilmiş olan zamansız ve alakasız fotoğraflar eşliğinde bahsedilen genelgeçer maddelerden oluşmaktadır (benim bulunduklarımda neden hep bağırmaktayımdır hiçbir fikrim yok).
Yani, mesela...
  • Geçtiğimiz bir ay içinde havuçlu kek, cevizli kek, çikolata parçalı kurabiye, yaban mersinli elmalı turta ve chai tea latte yaptım. Nasıl bir gaza geldim ben de anlamıyorum. Bugün sabah kahvaltısında da kendime havuçlu mikrodalga keki yaparak sanırım son noktayı koydum. Sabah yahu? Sabahlar üşenmek içindir...
Bu adam da saygı duyduğumuz başka bir sabah üşengeci.

  • 7pf2p konseri vardı, geçen hafta cuma günü, bu sefer farklı bir mekanda, Romeo&Juliet'te sahne aldık. Hem konumu itibariyle, hem de ışıklar açıkkenki görüntüsünden kelli biraz şüpheyle yaklaşmadık değil, ama ışıklar kapanıp konser başlayınca gördük ki şukela bir mekanmış kendisi.

Resimde Umut'un mekana dair hislerini tüm çıplaklığıyla görüyoruz.
  • Konser öncesi sağolsun Sound dergisi bizimle roportaj yaptı, biz de bu roportaj sayesinde üç kişilik koltuğa 10 kişi sığabiliyor muyuz, test etme şansı bulduk. Ben elbette, fikrimin sorulduğu her t anında olduğu gibi ölesiye ukalaydım, ama Allah'tan grubun çoğunlukla neşeli üyeleri var. Bu arada roportajda sorulan "Peki sahneye çıkan saygı grubunun, orjinal grup gibi giyinmesine, aynı şovları yapmasına ne diyorsunuz?" sorusuna "Yani, tabii ki grubun orjinalini seyredemeyen izleyici için bir tatmin sağlayabilir, ama müzisyenin tamamen başka bir insanın taklidini yaptığı noktada kişisel tatmini ne olur, ONU Bİ DÜŞÜNMEK LAZIM" şeklinde cevap verdikten yaklaşık 10 dakika sonra, bizden hemen sonra çıkacak olan Meat the Beatles'ın da tüm üyelerinin takım elbise giydiğini hatırladım. İçimden geçirdiğim EEAAOÖÖ efektleriyle boğuşurken, "Ama onlar taklit etmiyorlar ki, yani sahne kostümü bu, normal bence" gibi kendime açıklamalar yapıp, kendimi avuttum.
"Sana inanmadığımızı biliyorsun Nilipek. Düpedüz b.k atmışsın işte..."
  • Bu arada Hayal Bistro konseri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, ama bu konserde Meat the Beatles baya iyiydi.

"Sevdiğim arkadaşlarımlayken bağırmaktan kendimi alamıyorum."

  • Ha evet, Ekşisözlük 12 Yaşında Partisi'ne de gittim. Herkesin bahsettiği şeyler var, Hilton'un tavrı olsun, Cem Yılmaz olsun, etkinlikler olsun, o yüzden onları geçtim. Ben güzel vakit geçirdim. Sadece Fiat standında, bulduğu her stencili tişörtün önüne arkasına yapmaya çalışan, anlamsız ve muhtemelen sadece gece yatarken giyeceği bir tişört yaptığı halde binbeşyüzmetrekare alan işgal eden, sağını solunu, etrafta üzerine çalışılan tişörtleri hunharca ittiren ve bana iki saniyelik iş için ufacık yeri çok gören bir takım sözlük yazarlarına sesleniyorum: LAN?! Nefret ettim sizden.
Sizden etmiyorum ama..

  • Hatırlar mısınız bilmem Yunanistan'a gitmişliğim vardı benim. Oradan önce Vassilis buraya geleceğini iddia etti, sonra yanında Yorgos'u da getirebileceğini söyledi, bir ara programa Tara dahil oldu, ama bunların hepsi yalan olurken yine çok sevdiğimiz, ama adının nasıl yazıldığını hala bilmediğimiz bir Prodromos geldi aniden.
Prodromos yerine sizi Zafer ve Ece'yle tanıştırayım. Abi naber?
  • Aynı ortamda bulunduğumuz, tanıştığımız halde tanımadığımız, tanımak için çaba sarf etmediğimiz ve belli bir geyik düzeyinde kaldığımız insanlar var. Hah, onların içinden tanımaya değer olanlarını tanıma fırsatı her zaman karşımıza çıkan bir şey değil. Tanıdıktan sonra kanka mı oluyorsun, yoo olmuyorsun, ama "yahu bu adam iyiymiş, iyi ki tanımışım" diyorsun, şu ya da bu şekilde tanıştığın binlerce insandan biri daha anlam kazanıyor.
  • Sevgili EOS650 adlı makinam (ki kendisi ilk makinam olur), manual ayar yapmama izin vermiyor, "çekmem ki" diyor, programlarda çatır çatır çekiyor. Kendisini ancak lensi tam takmayarak kandırabiliyorum. Bana trip mi atıyor dijitale geçtim diye, kıllığına mı yapıyor anlamadım. "PINHOLE YAPARIM SENİ" gibi tehditlerle yaklaştım ama onu da yemedi.

  • Son olarak, blog yazmadığım, hatta adeta üşendiğim için, eğer buraya arada merakla bakan birileri varsa, kendilerinden özür diliyorum. Yoksa da sorun değil zaten hohhoyt.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Her eve bir disko topu lazım


Fotoğraf makinaları dün yine bir takım gençlerin anlamsız çabalarına alet oldu Bostanlı'da. Genç başına bir makinanın düştüğü ortamda aynı zamanda bir rus şapkası, bir pipo ve bir çok gözlük de söz konusu çabalara ortak oldu. Yapılan çalışmalarda, fotoğraf çekimlerinin öğlen saatlerinde Bostanlı'daki bir kafede başladığı ortaya çıktı.


Soluğu Karşıyaka Açıkhava Tiyatrosu'nda alan gençler, orayı da pis emellerine alet etti, çekinmedi.

Aralarındaki çift, çiftliklerini doyasıya yaşamaya karar verip hazır şapka da varken Sibirya'da bir çiftlik almaya karar verdi.

Boş ve yeterince renkli bir ev bulan gençler, ahlaksızlık ve anlamsızlık festivaline elbette burada devam etti. Dünyaya yeterince zarar verdiği anlaşılan gençler akşam saatlerinde polis tarafından dağıtıldı.Bu gençler bir hevesle profil fotoğraflarını falan da aynı seriden yaptılar (bkz. ilk foto). Ama aslında her şey şöyle bir şeyden ibaret olacaktı: