31 Aralık 2010 Cuma

O değil de Zephyr Song diye şarkı vardı...

İlk olarak aşağıda sevgili kuzenim Ferit ile babamı, "blog sahibinin elindeki fotoğrafı yayınlamadan duramaması" konulu fotoğrafta tekrar tanıyacak, hiç bilmediğiniz yönlerine şahit olacaksınız:

*DIRGŞ*

Her kurum ve toplulukta olduğu gibi, anaokulumuzda da yılbaşı neş'e ve coşkuyla kutlandı. Kurabiyelerimizi yedik, mandalina sularımızı içtik ve yılbaşı için özel olarak hazırlanmış öğrencilerimizi seyrettik. Yılın son üç gününü masamda 3 bilgisayarla DVD ve CD çekerek geçirmiş bir insan olarak diyebilirim ki; yeni yılda Bilgi İşlem Merkezi olmaya hazırım.

Neyse, uzun lafı kısaltacak olan resimler aşağıda; işte işyerindeki arkadaşlarım ve yılbaşı hazırlıkları:


26 Aralık 2010 Pazar

"Yalansa söyle"

Haftasonu İstanbul'daydım sayın seyirciler, yine yeni yeniden. Her Taşoda konserinde olduğu gibi (mezun olduğum halde) iki günde üç konser verdik, zira bilirsiniz ki organizatörlerin en sevdiği şey, 7 Pink Floydlar'ın konser tarihlerini Taşoda'ya denk getirmektir. Ha bu kötü müdür, benim durumumda değildir, böylece tek haftasonu tatilinizde üç konseri aradan çıkarırsınız. İstanbul'a doğru "konser vermek" gibi havalı bir bahaneyle yola çıkar ve aynı havayı dönüşte de "yahu iki günde üç konser verdim, hohoyt" şeklinde devam ettirebilirsiniz. Evet evet, yapabilirsiniz bunu.

Ben de Çarşamba gecesi çok havalı bir şekilde, ama biraz öksürerek İstanbul'a gittim. Perşembe sabahı sesim kısıktı, ama Ali Bey'in hazırlamış olduğu bir takım ıhlamurlu, zencefilli, tarçınlı karışımlarla hem Emir Bey hem de Lemur konserine hazırdım. Elimde Emir Bey'e dair fotoğraf yok, ama Lemur konseri Ali Öztürkmen ve İrem Gülersönmez tarafından şu şekilde sabitlendi:


Zaten Taşoda konserlerinin ilk üç konserinin "sen ben bizim oğlan" mantığında ilerlemesi, bizden sonra sahneye çıkan grup Sakareller'i de büyük bir istekle izlememize sebep oldu, biz bununla da kalmayıp sonuna kadar kaldık, coştuk coşumsadık. Ama aşağıda bu coşkulu anlardan değil, Sakareller'den bir takım pozlar bulacaksınız:


O değil de, benimle çalışmayı reddeden sevgili jakımın, benden sonraki tüm grupları kaldırması çok üzücü yahu. Tribi bir banaymış allahsız jakın.

Neyse efenim, o değil, bir de 7 Pink Floydlar konseri verdik ertesi gün. Türlü talihsizliklerle süslediğimiz konser bir yandan da sevgili davulcumuz Cem'e kırmızı tanga atılan ilk konser olma özelliğini taşıyor. Bunlar da kulisten haller:


Kulise atari koymuşlar laaan...

Son olarak, sevgili dostum Görkem'i "hoca" sıfatıyla gördüm, odasına ziyarete gittim ya, herhalde artık ölsem de gam yemem...

Şekil 1.a - Temsili rehberlik görüşmesi



Dibnod: Aslında bu yazıya, çok Ezeldizisindençıkmışcasına "İki hayat var yeğen... Birinde hede diğerinde hödö..." gibi bir giriş yapabilirdim, ama kendimi yeterince dayı görmedim. Zira evet, şu an çok net bir şekilde iki farklı hayatım var, ve bu iki hayat birbirlerini zaman kısıtlamaları dışında pek etkilemiyor. İstanbul'da anaokulu psikolojik danışmanı değilim, İzmir'de de İstanbul'daki ben değilim. Çok mu ilginç? Yoo, değil aslında, oldukça da standart belki.

Yoruyor dememi bekleyebilirdiniz, ama yormuyor yahu. Birbirini besliyor, birbirini anlamlandırıyor az çok.

19 Aralık 2010 Pazar

Kaç renk yaşar kanadında?


Yılın en tembel grubu ödülünü son dakikada yaptığı kayıt çalışmalarıyla kaybeden sevgili grubumuz, nar tanemiz nur tanemiz Lemur, çekinmeyip aniden kendisine bir adet Myspace, bir adet de Facebook sayfası açtı, üzerine beklenmedik bir şekilde Taşoda konserine çıkmaya karar verdi. Ani gazların sonu hayra varır mı bilemeyiz tabii, ama şimdilik mutluyuz sanırım.

Yukarıda EP için (evet evet, 8 şarkılık EP'miz var, çılgınız biz) yaptığım görseli gördünüz, aşağıda ise Deniz Hanım'ın yaptığı nefis videoyu göreceksiniz.




http://www.myspace.com/lemurlemur

Resmen heyecanlıyım yahu.

14 Aralık 2010 Salı

Sertifikaya doyduk!

Üniversite yaşamım boyunca hiç kongreye katılmamış, hiç sertifika toplamamış bir insan değilim, ama pdr adına bir şey yapmamış olduğumu itiraf etmeliyim. İşin içine girince aniden ilgi alanınıza giriyor ama. Evet, haftasonu, sevgili patronum Serap Hanım ile Ankara'da, Uygulamalı PDR kongresindeydik. Aşağıda ise, otelden çıktığımız nadir anlardan birini görüyorsunuz, evet, kar yağıyor, evet, elimizde kahve var, evet, sırf fotoğraf çekilmek için dışarı çıkacak kadar İzmirli'yiz...


Genel olarak eğitim-yemek-gülüşmeler üçgeninde gelişim gösteren haftasonumuzu "Ankara'nın kara teslim olduğu"na, "beyaz esaret"e, "hayatın felç olduğu"na dair haberler süsledi, ama biz pek gerçekliğine maruz kalmadık. Onun yerine akademisyene, kurama, araştırmaya, çalıştaya doyduk, pek kimseyle içli dışlı olmadık ÇÜNKÜ ÇOK EĞLENCELİ BİR GRUBUMUZ VARDI:

İşte geçen yine arkadaşlarla kongre düzenliyorduk...

Yukarıdaki fotoğrafa son dakikada girdik, tabii ki Üstün Dökmen ve Tuncay Ergene dışında kimseyi de tanımıyoruz. Evet, yine elimizde kahve var, aynı kahveler. Bu arada şu an Ankara'yı pek sevmediğim halde Hacettepe'ye sempati duyuyorsam, ve derneklerden hazzetmediğim halde Türk Pdr Derneği'ne üye olduysam, sevgili hocamız Tuncay Ergene'yi tanıdığımdandır.


Dipnot: Ankara'da belli bir gülme seviyesini aştığınızda insanlar size bir tuhaf bakmaya başlıyor. Bizi sevdiler mi, yoksa bizden tiksindiler mi anlamadık.

5 Aralık 2010 Pazar

That's when the audience died

  • Mezunluk müessesesi tuhaf bir müessese. Okuldan tamamen kopmamak ile okula bağımlı olmamak arasında gidip geliyorsunuz, ki allahtan üniversite lise gibi bir ortam değil, yani sivil olarak geldiğinizde yadırganmıyorsunuz, "abi adam kaç yıl sonra hala lise ortamı peşinde" denmiyor arkanızdan, zira en kötü ihtimalle birkaç yıl sonra doktora öğrencisi/asistan/hoca görüntüsü vereceksiniz. Hazır hala üniversite öğrencisi yaşımdayken, 2 haftada bir kendimi manzaraya yahut kantinlere konuşlandırarak bir şekilde okuldan kopmadığıma inanıyorum. Evet evet, kendimi kandırıyorum. Ama konu bu değil.
  • 2 Aralık gecesi konserine gitmiş olduğumuz Owen Pallet'a buradan sevgilerimi sunuyorum; abi ne yaptın sen ya?
Tabii fotoğraf çekmekten çok Owen dinlemek amacıyla gittiğim için farklı açı ve fotoğraf sayısı ne yazık ki sınırlı. Ama, ey dostlar, bu çok kalabalık olmayan konserde siz de bulunmalıydınız. Hey gidi hey, adam kemanla her şeyi çalıyor yahu (bu "her şey" kalıbı her şarkı için geçerli olabileceği gibi, aynı zamanda her enstrümanı da kapsıyor) (evet evet, adam kemanıyla bateri çaldı, teknoloji sağolsun).

Bir de konserden önce çıkan, adını bilmediğim gruba seslenmek istiyorum. Türünüzde olan başarınızı sorgulayacak değilim, beyimiz iyi bir müzisyen, hanımkızımızın sesi de pek güzel, ve hakkaten güzel bir müzik çıkmış ortaya. Ama keşke sizi dinlerken sanki Björk'ün albümüne koymadığı şarkıları dinliyor gibi hissetmesem, mesela bir yerde çaldığında Björk zannetmesem de, "aa evet [rastgele.indie.elektronik.grup.adı] şarkısı kesin bu, çok karakteristik.." desem.

  • Bir gün, eğer kendimi yeterince ukala hissedersem, bar konserinde fotoğraf çekmek konulu bir yazı yazabilirim.
  • Yine bir takım filmler çıktı banyodan, hatta yine filmlerden birinde resmen baloncuklar var, ama bu sefer Ayhan'ın baloncuklu fotoğraflarını yayınlamayacağım hayır. Onun yerine yayınladıklarımı aşağıda görebilirsiniz, buyrung...
Mamiya:
Lubitel:

  • Bütün bunların yanında benim için ekstra özelliği olan bir takım resimler var-ki onlardan biri şu:

  • Bir de Terminatör fotoğraflarımız var tabii...