24 Nisan 2010 Cumartesi

Neleroleyor

1- Aslında gayet Yora ve Ars Longa konseri vardı, bol bol fotoğraf da çektim ve çok da güzel bir konserdi, ama fotoğraflar da blog da tatil sonrasına kaldı gibi gözüküyor. Sadece şu üstteki fotoğrafı koyuyorum, spoiler olarak, konsere dair en sevdiğim fotoğraf olduğundan kelli. Neden sevdiğimin detaylı açıklamasını bir iki yazı sonra yaparım.

2- Neden tatil sonrasına kalıyor yazılar? Çünkü eğer son dakikada (son dakikadan kastım önümüzdeki 5 saat) Eyvallahabikülyutmam tekrar patlamazsa bir takım gezme hallerindeyim. Evet evet, yanıma Ece Hanım'ı da alıyorum ve Danimarka senin, İsveç benim, peki Finlandiya kimin, bir süre yokum galiba.

3- Peki ne olacak sevgili ödevler, sevgili sunumlar? Hiçbir fikrim yok. 1 Mayıs öğleden sonra dönüyorum, ve muhtemelen hepsini tamamlayabilmek için önümde 36 saat olacak. Bir yolu bulunur, hayırlısı...

4- Daha da güzeli; acaba yıllık yazılarının tarihi daha uzatılır mı? Uzatılmazsa bu sefil insan ne zaman yazıp yetiştirir? Mezun olmak türlü türlü dert getirir bizlere.

5- O değil, 8 Mayıs'ta 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses, 9 Mayıs'ta ise Lemur konseri var len. Resmen var. Gelin lan. İkisine de gelin.

18 Nisan 2010 Pazar

Son zamanların en çok konuşulan yazarlarından Pilikek Filagü'den ipuçları


Son zamanların en çok satan kitaplarından olan "Çok Uzmanım Ben"in yazarı Pilikek Filagü, ısrarlarımıza dayanamadı ve siz Ayşegülnazcan Lunaparkta okurları için (biliyorum ki sayınız onbinleri aşıyor) ev yaşamının inceliklerini anlattı. Önceki kitabı "Yurt Odasını Eve Dönüştürmek ve Tabii ki Makarna" ile de birçok öğrencinin dertlerine derman olan yaşam uzmanı (?) Filagü, sizlere çamaşır makinası kullanmanın püf noktalarından bahsediyor. Dinleyin, ağlamayın.

  • Çamaşır makinanızı aynı zamanda kirli sepeti olarak kullanıyorsanız, o kıyafetler uzun süre durunca küfleniyor haberiniz olsun. Yeşil yeşil lekeler kalıyor tişörtünüzde. Neş'e dolu.
  • Açık renklerin arasına "amaan bu da açık renk" deyip sarı tişört atarsanız o olmuyor öyle. Açık renkler limon sarısına çalıyor. Aynı şey "hepsini 30 derecede yıkarım" kafasıyla siyah hırkanızı beyaz tişörtünüzle yıkayınca da oluyor, ama bu sefer açık renkler maviye çalıyor. Deneyin görün.
  • Hepimiz yeri geldi mi pantolonumuzun cebinde mendil unutan insanlarız, ve biliyorsunuz ki o mendil ıslanıyor, hamur oluyor ve katılaşıyor. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak mendil değil de kağıt havlu unutursanız, felaketiniz oluyor, ağlıyorsunuz. Zira bütün kıyafetleriniz beyaz küçük kağıt havlu parçacıklarıyla süsleniyor, çirkin görüntüler oluşuyor, hoş değil.
  • Makina dediğiniz çorapla besleniyor, yadırgamayın bu kadar. İlla yadırgayacaksanız kapağın kauçuğuna bakın, arada bir yerde sıkışmış olabilir ve sindirilmeden kurtarabilirsiniz.
  • Suluboya kabınızı aynı zamanda deterjan ölçeği olarak kullanırsanız, suluboya suyunuz köpürür. Bu da hayatınızı derinden etkileyecek önemli bir bilgi. Aklınızda tutun.
(Ev hayatından öğrendiklerim bunlar. Bir de yemek yakma/yemeği pişirememe konusunda baya iyiyim. Ayrıca Eyjafjallajökull, yemin ederim çok güzelsin, şimdi patlamış olmasan sana sevgi dolu da yaklaşırdım. Hatta yine yaklaşıyorum, çok güzelsin lan. Avrupa'nın ağzına s.çıyorsun ama çok güzelsin)

15 Nisan 2010 Perşembe

Ruşen Renkli Rüyalar Görüyor.


Ulan kontrbas ne güzel şeysin.

Efenim, dün Muzikus'un düzenlemiş olduğu akustik gecede Emir Bey ile sahne aldık. Bizdeki "Sabancı Üniversitesi Kocaeli il sınırındaysa, bu konser deplasman konseridir" mantığı ve turneye çıkmışçılık oyunları, Emir Yargın'ın yepyeni şarkılarının lansmanıyla süslenmekte, Sabancı'daki sahnenin sıcak ve samimi ortamı da göz önünde bulundurulduğunda cümle iyice kontrolden çıkmaktaydı. Ama hani özetlemek gerekirse, öncesiyle sonrasıyla pek hoş pek sevimli bir konserdi diyebilirim, kendi adıma.


Emir Bey'e karşı sevgim saygım her zaman sonsuzdur, Emir Yargın Efendi'ye de keza. Ama bu konser vesilesiyle tanıyıp sevdiğim iki kişinin fotoğrafını da koyukoyuveriyorum.

"Basımı çok seviyorum"

Aslında keşke kayıtlar şu an elimizde olsa da onları da paylaşsak, zira sanırım elde ettiğimiz en iyi ses dengesi ve verebildiğimiz en hoş konserdi diyebilirim. Gerçi, hepimiz biliriz ki ne zaman ki bir konserin iyi geçtiği iddia edilir, işte o konserin kayıtları hatalarla, detonasyonlarla doludur, hazırlıklı olmak lazım.

11 Nisan 2010 Pazar

Kermit vs. Miss Piggy


Ali Öztürkmen'le bembeyaz gülüşler, Ayşegülnazcan Lunaparkta'yı sunar.

Perşembe gününden beri kayda değer bir çok etkinliğe katıldık, katılımsadık. Misal, David Helfgott konserine gidip "oheay be abi" dedik, etkilendik. Ya da cumartesi Sultans maçı var diye cuma gününden sahayı boyayanlara katıldık, nasıl?


Aslında gönül isterdi ki insanların dibine dibine gideyim, daha belgesel nitelikte; "Bakın saha boyamanın aşamaları bu şekilde oleyor" fotoğrafları çekip, öyle bir yazı yazayım... Lakin hem insanlara rahatsızlık verme hissiyatları, hem de aslında belgelenecek çok da bir şeyin olmaması gibi değişkenlerin hayatımızda oynadığı roller cümlelerin resmen kontrolden çıktığı dakikalara denk geliyor. Evet, gidip insanları çekemedim, belki hatta biraz üşenmiş de olabilirim, ama gittim sahadaki sıfırlardan birini de ben çizdim, maça ben de katkıda bulundum. O değil de, bu kızcağız ben fark etmeden bana poz vermiş, onu hiç anlamadım mesela:


Tabii ki atraksiyona doymayan bünyeler, cumartesi sabahı da kendilerini Eminönü'nde buldu. Yalnız bundan bahsetmeden önce bir uyarıda bulunmak istiyorum, Hayyam Pasajı'nın hemen yanındaki eczaneye Hayyam Pasajı'nın yerini sormayın. Kağıdı yapıştırdıkları reklamdan da anlaşılabileceği üzere çok tehlikeli hale gelebiliyorlar.


Ozan Bey'in filmi sarmayan makinasını tamire bırakmak, ve Sayın Şakarer'e güzel bir makina almak amacıyla sabahın erken saatlerinde kendimizi Eminönü-Sirkeci civarlarına atmış bulunduk. Nitekim, makinayı tamire bıraktık, Şakarer'e de güzel bir Minolta aldık, hatta içine siyah beyaz filmi takıp mendilci çocuk kovalayacaktık, ancak ne yazık ki 1 liraya satılan filmlerin esiri olmuştuk, üstelik vaktimiz de yoktu. Biz de birkaç alternatif rock grubu fotoğrafı çekip dağıldık.
Evet resmen otopark, hem de 24 saat...


Onun dışında aylardır planlanagelen ve bir türlü gerçekleşemeyen 7pf2p buluşmasını gerçekleştirebilmenin mutluluğunu yaşıyoruz grupça. Bir de Emir Bey'le yaşadığımız bir mutluluk var; çarşamba günü Sabancı Üniversitesi'ndeyiz, bir şekilde prova yapacak zaman bile bulduk, inanır mısınız... Bir de dün amerikan futbolu maçı izleyip anlamaya çalıştım ya, artık sanırım ölsem de gam yemem.

4 Nisan 2010 Pazar

Sangria

  • "Can you feel it, now that spring has come?"
  • Havalar ne güzel oldu aniden. Bugün atmosfer fazla mavi, çimler fazla yeşildi mesela. Ya bahar geldi diye renk ayarlarıyla oynadılar ya da beynime wirelesstan fotoşop yükledim fark etmeden, kafasına göre kontrast, renk doygunluğu, beyaz ayarı falan, resmen oynuyor.
  • Sayın Şakarer'in doğumgününü kutladık cumartesi günü, çılgınlar gibi dans eyledik, zıpladık. Gerçi biz birkaç gün önceden de bir kutlama yapmıştık kendisine, tamamen hediye verme amaçlı, yoksa Şakarer Hanım'ın doğumgününü önemsediğimizden değil. O değil de aşağıda kendisine yaptığımız hediyeyi göreceksiniz-ki sanırım artık doğumgünlerini sırf hediye hazırlama sürecinden dolayı sevmeye başladım. Dipnot: Doğumgünün tekrar kutlu olsun len! (on kere kutlayan insan imajını tam şu anda çizdım).

Modellik yapan Görkem'e teşekkürü bir borç biliriz...

  • İnsanları rahatsız/tedirgin etmeyeyim diye fotoğraflarını çekmeyen yahut karşılarında çizim yapamayan bir insana dönüştüm, bunu birkaç eski moleskine çiziminin renklendirmesiyle kutlayalım bence.

  • Tabii siz okurken farkında değilsiniz, aslında çılgınca dersten kaçıyorum şu an. Hazır kaçıyorken bakın ne buldum, resmen nostalji. Hani nostaljiyi bırakınız, tıfıl halimle izlediğimden Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ dışında hiç kimseyi hatırlamaz bir insanım, ama herkes de oynuyormuş bu dizide yahu.